Hicret, Ama Nereye?

İnsan, o gün nereye kaçalım der hayır asla kaçış yok, dönüş Allah’a dır.

Bilindiği üzere, hicret denildiğinde ilk hatırlanan şey Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye Müslümanlarla birlikte göç etmeleridir. Hicret ağır şartlarda gerçekleşmiştir. Bu göç esnasında çok garip olaylar meydana gelmiştir. Şu ayetlere bakınız, Rabbimiz ne buyuruyor:

Kim Allah’ın dinine sımsıkı sarılırsa muhakkak ki doğru yola iletilmiştir (1)

Gerçekte iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır (2)

Allah Size imanı sevdirdi, küfrü, fasıklığı ve isyanı size çirkin gösterdi (3)

Ayetlerin her biri çok derin manalar ihtiva etmektedir. Üzerinde derin derin düşünmek lazımdır. İslam dinine sımsıkı sarılanlar doğru yolda olanlardır. Başkaları kınasalarda, zulmetselerde, ne yaparsa yapsınlar onlar asla inançlarından dönmezler. İslam tarihinde ilk dönemlerde Müslümanlara yapılan işkenceler, onların imanlarını daha da kuvvetlendirmiştir. Müşrikler zayıf ve kimsesizleri seçiyordu. Nüfuzlu olanlara pek dokunamıyorlardı. O günden bu güne hak ile batıl ortaya çıkmıştır. İslam dini sevimli bir dindir. Bu sevimli güzel dini Mevlayı Muteâl(c.c) hidayetten nasibi olanlara sevdirdi. Kur’ânı sevdirdi. Bu dinin getiricisi Rasulullahı(s.a) da sevdirdi. Hatta öyle ki Allah’ı (c.c) sevgisiyle onun sevgisini orantıladı, onu seviyorsanız, bana uyunuz ki, O da sizi sevsin. Günahlarınızı bağışlasın, müjdesini verdi.  Hicretin bu yönünde mucizeler, derin hikmetler müşahade edilir. İmanları uğruna doğup büyüdükleri öz vatanlarından toprak önderlerinin peşinden koşa koşa gittiler. Sahabiler içerisinde öyleleri vardı ki varlıklı idiler. Ama hepsini göz kırpmadan terkederek göç ettiler. Bu hicrette kafileye yetişemeyip geç gelenlerde oldu. Hz. Ali(r.a)´nin mazereti vardı. O gece hiç korkmadan büyük bir cesaretle Rasulullah’ın yatağına yatmış sabahleyin saklanan emanetleri sahiplerine verince yollara düşmüştü. Rasulullah’a yetişmişti. Ama ayakları derin yaralarla patlak patlak olmuştu. Bu acıklı bir durumdu. Hicrette geç kalanlardan biride yine O’nun (s.a) en yakın akrabasından Hz. Abbas olmuştu. Onun belki de hiçbir mazereti yoktu. Belkide geciktiğinden içinde bir eziklik duyuyordu Peygambere mülaki olunca mütebessim bir yüzle karşılandı. Kendisine şöyle denildi. Amcam Abbas, ben Resullerin sonuncusuyum, sende hicret edenlerin sonuncusu oldun. Ne güzel bir iltifat!!!

Kısaca hicretten bir iki noktayı anlattığımız, tarihi değiştiren bu olayda alınacak çok ibretler vardır. Bunlar gösteriyor ki, dinde başıboşluk olmaz. Düzensizlik ve gelişi güzel davranışlar Müslümanın hayatında asla yoktur. Doğruluk dürüstlük teslimiyet, takva var. Birbirine sırt çevirmek, yalan dolan, sahtekârlık, menfaatperestlik, hased, kin asla yoktur. Kibir, gurur, kısacası ahlâkı zemimenin hiçbiri dine bağlı yarın Rabbinin huzurunda hesap var anlayışıyla hareket eden salih mü’minlerin defterine asla yazılmamalıdır. O Allah (c.c.) ki hem Semi’dir ve hem de Basir’dir. Milyarlarca insanların kalblerinde taşıdıkları niyetlerini, iyiliklerini veya kötülüklerinin hepsini bilendir, herşeyden haberdardır. O halde şu insanlığa ne oluyor? Yıldırım hızıyla kötülükler, akla hayale gelmeyen günahlara koşuyorlar. Güle eğlene kahkahalarla günahlara dalıyorlar. Kimse unutmasın, güle oynaya günah işleyenler, âsi olup da yoldan sapanlar, ağlaya ağlaya, sızlaya sızlaya cehenneme atılacaklardır.

Özel mânâsıyla göç Mekke’den Medineye olmuştur. O tarih ve hicret çok mübarek bir olaydır. Onların sevablarının derecesine kimse ulaşamaz. Üzerinde yaşadığımız bu  ihtiyar dünyamız, zelzelelerle, belâlarla, hastalıklarla acı acı bağırıyor. Adeta S.O.S. veriyor. Uyanın, uyanın herşey olabilir diyor gibidir. Ölüm insan oğluna çok yakın ayağında na’lini kadar yakın. Zamanında gelir, önceden gelmez, geldiğinde asla geciktirilmez, ondan kaçıpta kurtulmak mümkün değildir. Kurşundan yapılmış kaleler içersinde insanlar olsa bile kendisine erişilecektir. Evet tekrar soruyoruz, hicret ama nereye? Bu ve bu gibi soruların hepsinin cevaplarını nebevî haberler arasında arayalım.

Niyet hadisi olarak bilinen hadiste Rasulullah (s.a.s.) buyuruyorlar: Ameller niyetlere göredir.(4)

Bilelim ki, hevâ ve hevesine göre konuşmayan peygamber, konuşmasından hal ve hareketine varıncaya karar mucizevi bir yaşayış içerisinde olmuştur. Bu mübarek sözü, İslâm fıkhının da temel taşıdır. Niyetler hayır olmazsa amellerin hiçbir kıymeti yoktur. Hadisin devamında, kimin ki niyeti dünyalık ve dünya olursa, eline geçecek odur. O halde; dünya kaynıyor, küçük bir kıvılcım birçok zehirli bombanın patlamasına sebep oluyor. Bu, Aziz ve Âlim olan Allah’ın takdiridir (5)

O, Allah bir şeyin olmasını istediği zaman, o hemencecik oluverir (6)

İnsan, o gün nereye kaçalım der, hayır asla kaçış yok, dönüş Allah’adır (7)

 

----------------

  1. Al-i İmran süresi a. 101
  2. Bakara süresi a. 25
  3. Hucurât süresi a. 7
  4. B1 Buhâri, Bedü’’l’’vahy, 1
  5. Yasin suresi a. 38
  6. Yasin süresi a. 82
  7. Kıyamet süresi a. 10,11


Abdullah DEMİRCİOĞLU diğer yazıları