Tebliğde Güçlük, Meşakkat, Zorluk
“Onlar seni yurdundan çıkarmak için neredeyse dünyayı sana dar edecekler.” (İsrâ, 76)
“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler; size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” (Mümtehine, 2)
“Onlar seni yurdundan çıkarmak için neredeyse dünyayı sana dar edecekler.” (İsrâ, 76)
Kolay yoldan elde edilmiş hangi nesne, imrenilecek bir erdem ve kıymeti bilinen örnek bir değer olabilir? Zorluk ve güçlükler, dış dünyadan görüldüğü üzere, her zaman o soğuk çehreleriyle hatırlanması gereken dertler değil, sıcak, sımsıcak, samimi ve kadir-kıymet bilen dostluklarıyla insanlara kalıcı güzellikler sunan kutlu sıkıntılardır.
Kabiliyetleri körelten kolaycılığın mirasyedi hüviyeti yerine, elemi, göz nuru dökülerek var olmanın heyecanını hissettiren üretkenliğin getirdiği kutlu sıkıntılar…
Bütün değerleri aşındıran kolaycılığın yerine, alın terinin ortaya çıkardığı kendi kazanımlarının kıymet ve değerini öğreten eşsiz öğretmen, sıkıntı ve zorluklar…
Beni ve benliği hissetmenin, gök kubbede hoş bir seda bırakmanın, gök kubbeye daima hatırlanacak ve örnek alınacak bir billur avize gibi asılı duran kalıcı erdemler bırakmanın asil ve soylu yöntemi, sıkıntı ve zorluklar…
Gerçek erdem ve soylu davranış, güçlüklere aldırmadan, yapılması gereken işler konusunda bahane ve engel teşkil etmelerine müsaade etmeden, göğsünü gererek sıkıntılara bir ders vermek, onlara sıkıntı neymiş göstermek, zorluğa, zorluk öğretmek… Ancak bunu başaranlar gök kubbede hoş sedalar bırakabilmiş ve örnek teşkil etmişlerdir. Onlar soylu ve kutlu davranışların sahibi olarak hep hatırlanmışlar, hatta hatırlanmak şöyle dursun hiç unutulmamışlardır. Zira tarihin tavanına asılı billur avizeler gibi gök kubbede salınıp durmaktadırlar. Tâif´te taşlanırken, Mekke´de suçlanırken; “hiçbir şeye aldırmam yüce Rabbim, sen küsmezsen”seslenişinde hep onu hatırladık ve seyrettik; seyrettik ve hüznümüze teselli bulduk. Onları hep seyrediyoruz. Çile yolunun çilekeş insanları… İşte şu koca çınar Âdem (a.s), şu vakar abidesi Nûh (a.s), şu dedem İbrâhim (a.s), şu gördüğüm Mûsa (a.s), şu sağdaki Hârun (a.s), şu ortadaki İsâ (a.s), şu öndeki ve en görkemlisi de Muhammed (s.a.s)…
Sürgün edilmeden önce Mekke´nin arka sokaklarında hapsedilen, sürgünle de her şeyini evini, yerini, yurdunu, hatıralarını geride bırakıp gözü yaşlı çok da aşina olmadığı bir kente doğru, kim bilir belki de dönmemek üzere Medine yollarına düşen bir insanın çektiği çile ve zorluklar, alın teriyle kazanılmış erdemlerdir. İlahi kelam yurtlarından bile sürgün edilen bu fazilet mücadelesinin kahramanlarını ve onların ağıtlarını örnekliği hep yaşasın diye dillendirip edebileştirmektedir.
Bu çileyi yurtlarından sürgün edilenlerden ve öz vatanında sürgün hayatı yaşayanlardan daha iyi kimse bilemez. 21. asırda yaşamak her zaman mutluluk ve şans değildir. İlkel olarak nitelediğimiz çağlar ötesinde kalmış nice toplumlara parmak ısırtacak ilkelliklere şahit olmaktayız. İnsanoğlu bu! Kendi gözündeki merteği görmezken başkalarının gözündeki çöpün nasıl da farkına varır! İnsanla başlayan kadim paradoks! Nutuklarla medenilik ve çağdaşlığı dillendiren toplumların realiteyi saklayamayan çelişkileri ve dünyanın her yerinde yaşanan sürgün ve linçler, bu duyguyu herkese öğretmiştir, özellikle masum ve mağdurlara…
İnsani erdem ve faziletler manzumesi olan İslam tebliğ ve davetindeki zorluk ve meşakkatle ilgili Kur’ân-ı Kerim´de önek şahsiyet Hz. Peygamber´e şu bilgi ve emirler verilmektedir;
Allah´ın emirleri kendilerine duyurulduğunda kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk, kin ve öfke belirmektedir. Onlar bu emirleri duyuranların neredeyse üzerlerine saldırırlar. Bilsinler ki, bu huzursuzluklarından daha beterini görecekler. O da cehennem!
Her peygamberin çilesi ve büyük sıkıntıları olmuştur. İnsanların ve cinlerin şeytanlarından pek çok düşmanları olmuştur. Bunların işleri güçleri birbirlerini kandırmak ve yaldızlı sözler söylemekten ibarettir.
Dünya hevesine dalmış Allah´ın ayetlerini yalanlayan toplumun halet-i ruhuyesi tıpkı köpeğin durumuna benzer; üstüne varsan da havlar, bıraksan da havlar.
Müslümanları inançlarından vazgeçirmek için İslam dinini hafife almak ve alaylı davranmak yahudi ve hiristiyanların zaman zaman yaptıkları işlerden olmuştur.
Ey Peygamber! Kur’ân’ı ve Allah´ın emirlerini inkâr edip hafife alanları bana bırak. Biz onları her geçen gün azaba yaklaştırıyoruz.
Kâfirlere, münafıklara boyun eğme ve onların eziyetlerine aldırmadan kararlılıkla devam et.
Mü´minlere müjdeler olsun.
Prof. Dr. Ali AKYÜZ diğer yazıları
- 18 Ekim 2020 Zamana / Vakte Saygı
- 17 Temmuz 2017 Güler Yüzlü, Nazik ve Sade Olmak
- 23 Şubat 2017 Özel Hayata, Kişiye, Özele Saygı
- 25 Ekim 2016 Zeki, Dikkatli, Gözlemci ve Yorumcu
- 31 Ocak 2016 Misyon, Vizyon ve Aksiyon Sahibi Olmak!
- 27 Şubat 2015 Alçakgönüllü ve Mütevazı Olmak
- 06 Kasım 2014 Doğruluk / Dürüstlük / Samimiyet / Emin Ve Güvenilir Olmak
- 03 Haziran 2014 Şahsiyeti / Karakteri / Görünümü
- 08 Şubat 2014 Bilgi ve Bilgelik
- 17 Eylul 2013 İslâmî Değer Yargıları
- 25 Mayıs 2013 Adaletli Olmak ve Zulme Karşı Koymak
- 16 Şubat 2013 Hamiyetperver Olmak
- 03 Kasım 2012 Cömert ve Hayırhâh Olmak
- 11 Ağustos 2012 Müjdeci, Umut Dolu ve Gerçekçi Olmak
- 11 Mart 2012 Güven Duymak ve Kuşkudan Uzak Olmak
- 29 Aralık 2011 Hoşgörünün Sınırları
- 05 Ekim 2011 Vefâlı Olmak
- 28 Haziran 2011 Taraf Olma
- 26 Şubat 2011 Duyarlı / Müşfik ve Merhametli Olmak
- 25 Aralık 2010 Ahlakî Öğretiler
- 12 Ekim 2010 Dua/İstek ve Bağışlanma
- 08 Ağustos 2010 Erdeme Uzanmak
- 22 Temmuz 2010 Nasıl Bir Medeniyet?
- 31 Mart 2010 Allah’a Saygı Peygamber(ler)e Saygı