Erdeme Uzanmak

Değerleri özümsemiş; misyonu, vizyonu ve aksiyonunu belirlenmiş, detayları tanımlamış, erdemli bir insan...

Ahlak, ferdî ve toplumsal duyarlılıklarının atlasıdır. Duyarlılıklar ne kadar hassas, isabetli ve insanî olursa, fert ve toplumsal münasebetler o ölçüde düzenli, hayatî parametreler de o derece sağlıklı olur. Ferdin ve toplumun yönünü, temayüllerini objektif, bilimsel kriterler ışığında doğru ölçme ve tedbir alma imkânı verir.

Bir medeniyet projesinin en önemli, olmazsa olmaz unsuru, değerleri özümsemiş; misyonu, vizyonu ve aksiyonunu belirlenmiş, detayları tanımlamış, erdemli bir insandır.

Tarih boyunca bir parça sorumluluk duygusu ve bilinci taşıyan bütün özel ve tüzel kişiliklerin gayesi, “elinden ve dilinden insanların zarar görmediği” sözleri ve davranışlarıyla başkalarına zarar vermeyen erdemli insanı yetiştirmek ve böyle bir şahsiyet/karakterin hâkim unsur olmasını gerçekleştirmek olmuştur. Bütün toplumların ulaşmak istediği, hukuki düzenlemelerle elde etmeye çabaladığı neticede bu değil midir? Hiç kimsenin kimseye “eliyle ve diliyle” zarar vermediği dolayısıyla birbirlerine destek olduğu mutluluk toplumu! İnsan oğlunun ütopyasıdır bu…  Bilim adamlarının, hukukçuların, sosyal ve fen bilimcilerin hedefi de budur. Bir arada yaşayabilmenin başkalarının hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmadığı, başkasının ve diğerinin varlığının önemli olduğu varsayıldığı bir anlayış, bir arada yaşama projesinin; modern toplum projesinin vazgeçilmez esası ve standardıdır.

İnanç ve davranışların; itikâdî ve hukukî öğretilerin insanı olgunlaştırmadaki yeri inkar edilemez bir gerçekliktir. Bazıları ne kadar ideolojik davranıp aksini söylese de, Hz. Peygamberin bir hadisinde “İnsan, gerçekte ancak niyet ve zihni projelerinin karşılığını alır ve onunla karşılaşır” ifadesi ile tespit edildiği üzere zihni fonksiyonların yönettiği ve yönlendirildiği insan bu aktivitenin ürünüdür.

En az inanç ve davranışlar kadar önemli ve bir otokontrol mekanizması oluşturacak etkinlikte ve süreklilikte olan ahlâkî öğretiler, İslâm’ın ayrıcalıklı yönünü teşkil ederler. Her zaman yanında olamadığımız, hür iradesini kullanmasını istediğimiz insanın tek başına olduğu anlarda bile erdem ve faziletten ayrılmama duyarlılığında olması, onun gönlüne hitap etmekten geçmektedir. Bu duyarlılığın sihirli formülü ve ilkeleri İslâm’ın standardize ettiği ahlâkî öğretilerdir. Gayesi, yalnız ortamlarda bile erdemli insanı yetiştirmek ve muhafaza etmek olan bu müeyyidelerin ulaşmak istediği nokta, hiç kimsenin kimseye sözleri ve davranışlarıyla zarar vermediği dolayısıyla birbirine destek olduğu sevdiği halde ihtiyaç duyduğu şeylerden de harcama yaptığı (Âl-i İmrân, 92; İnsân, 7-10) mutluluk toplumunu oluşturmaktır.

İslâm’ın ahlâk görüşünü ve hassasiyetini veciz bir şekilde ifade eden ayetlerde güzel söz söylemek, ince ruhlu olmak, akraba olan ve olmayana karşı duyarlı davranmak gibi ferdî olgunluktan, ana-babaya, eş ve çocuklara, sorumluluğu altında bulunan yetim ve kimsesizlere iyi muamele etmek gibi aile hukukuna, alçak gönüllü ve cömert olmak, cimri ve savurgan olmamak, her konuda olduğu gibi özellikle ticarette doğru ve dürüst olmak, ahlaksızlık yapmamak, yetim malına el uzatmamak, cahilce işler peşinde koşmamak, göz, kulak ve gönül sorumluluğunun bilincinde olmak, böbürlenip kibirlenmemek gibi bireysel davranışlardan, çevre ile ilgili duyarlılığa kadar bir çok prensip vazedilmekte ve pek çok müeyyide önerilmektedir.

“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla  cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir.” (Necm, 31)

“Onlar ufak tefek kusurları dışında büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da analarınızın karnında ceninler iken de en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.” (Necm, 32)

“Şimdi yüz çevireni; çok az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?” (Necm, 33-34)

“Yoksa gaybın ilmi kendi yanında da o, gerçeği mi görüyor? (Necm, 35)

“Yoksa Musa’nın ve Allah’ın emirlerini bütünü ile yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi? (Necm, 36-37)

“Hiçbir günahkar başkasını günah yükünü yüklenmez. (Necm, 38)

“İnsan için ancak çalıştığı vardır. (Necm, 39)

“Şüphesiz onun çalışması ileri götürecektir. (Necm, 40)

“Sonra çalışmanın karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” (Necm, 41)

“Şüphesiz en son varış Rabbinedir.” (Necm, 42)

“Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.” (Necm, 43)

“Şüphesiz O, öldürür ve yaratır.” (Necm, 44)

Mezkur değerlerin yaygınlaşması, kabul görmesi ve uygulamaları bulmasıyla insan çevresi ile ve çevresinde bulunan herkes ve her şeyle bir arada mutlu yaşayabilecektir. Aksi halde bencilliğin cenderesinde, ilkesiz davranışların anaforunda, güvensiz ortamların riyakarlığında, kabuslarıyla yorulmaya devam edecektir.

Selam doğruya uyanlara…


Prof. Dr. Ali AKYÜZ diğer yazıları