Yusuf Selim

Ey Derviş, Ey Tâlib!

Ey Derviş, Ey Tâlib!

Tasavvuf güzel ahlaktır efendim, aşktır, muhabbettir, gönül insanı olmak demektir. Dervişlik bir yaşam tarzıdır.

Allah’a (c.c) sonsuz hamd olsun...Rasûl-i Zî-şân (s.a.s) Efendimize ve pak,temiz âl ve ashabına salat ve selam olsun...

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş seçkin insan (s.a.s) buyuruyor:

“Size iki şey bırakıyorum, onlara avını sıkıca yakalamışçasına sımsıkı sarıldığınız müddetçe katiyen  sapıklığa düşmezsiniz; bunlar Allah’ın kitabı Kurân ve  benim Sünnetim'dir.”[Muvatta, Kader/3]

Şeriat olmadan tarikatın olamayacağını her fırsatta vurgulayan üstadım, mürşidim Abdullah Efendi Hz. gönül diliyle ne güzel ifade etmişler:

Tasavvuf yolunu tuttum giderim,

Bütün kötülükleri attım giderim,

Zikrullahtan başka zevk yoktur bana,

Dünyayı bir pula sattım giderim…

 

Tasavvuf güzel ahlaktır efendim, aşktır, muhabbettir, gönül insanı olmak demektir. Dervişlik bir yaşam tarzıdır.

Tasavvufu İslâm'ın dışında görmek yanlışların en büyüğüdür. İnsanları zikre davet eden ayet ve hadisler ortadadır. İmam-ı Gazali hazretleri şöyle diyor:

“Tedavi yolunu bilmeyen bir hasta nasıl müşfik bir doktora ihtiyaç duyarsa, nefsine mağlup olan ve bir türlü sırat-ı müstakim üzere yürüyemeyen insanında bir muallime bağlanması zaruridir.”[er-Risâletü’l-Ledüniyye, s.34]

Anadolu da İslâm’ın mayalanmasında büyük rol oynayan tasavvuf/irfan geleneği, türbelerini ziyaret ettiğimiz nice evliyayı, mürşitleri yetiştiren evliya mektepleri olarak toplumu dönüştürmüştür. Tarikatlar, yedi kıtaya zarafeti ile hükmeden Selçuklulardan, Osmanlılara kadar devletlere yön veren, omurgasını oluşturan bir disiplin olarak tarihte yerini almıştır.

Merhum Necip Fazıl´ın rahleyi tedrisinden geçmiş, hizmetinde bulunmuş, geçmişten günümüze ışık tutan, saygıdeğer hocamız Mehmet Şevket EYGİ Beyefendi,  köşesinde, İslâmî kalkınmada tasavvufun ne kadar önemli, gerekli olduğunu vurgulamış ve gerçek tasavvuf ehlinin özelliklerini kısaca kaleme almışlar. Sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

“Bendenizin İslam tasavvufuna, gerçek tarikatlara, gerçek şeyhlere, mürşid-i kâmillere ne kadar taraftar, bağlı ve hürmetkâr olduğum yazılarımdan anlaşılır.

Tasavvufun gerçek İslam tasavvufu olması için mutlaka Şeriata uygun olması gerekir. Şeriata uygun olması için de Kur’ân’a, Sünnet’e ve İcma’ya uygun olmalıdır.

İki türlü tarikat ve tasavvuf vardır:

1. İslam, Kur’ân, Sünnet, Şeriat tasavvufu ve tarikatı

2. Bunlara zıt ve muhalif olan az veya çok bozuk tasavvuf ve tarikat

Doğru tarikatın ve tarikatlının birkaç özelliğini sayayım:

Tasavvuflu ve tarikatlı Müslümanlar beş vakit namazı dosdoğru, çok büyük önem vererek kılarlar.

Onların itikadı sahihtir.

Allah veli kullarının (evliyanın) hepsi sahih itikat üzeredir.

Rasûlullâh Efendimizin (salât ve selam olsun ona) Sünneti’ne uymadan ne veli olunur ne şeyh ne de derviş…

Anadolu’ya İslam tarikatla gelmiş, tarikatla yücelmiştir. Tarikatların bir kısmı bozulduktan ve daha sonra tümü yasaklandıktan sonra din hayatında gerileme başlamıştır.

Reformcu, modernist, dinde yenilik ve değişim isteyen mezhepsiz Afganîci, Abduhcu, BOP’çu bazı ilahiyatçılar tasavvufa ve İslam tarikatlarına son derece muhaliftirler ve yeniden açılmalarını engelliyorlar.

Yakın tarihimize bakalım:

Ehl-i tasavvuf ve tarikat; deccalların ve kezzâbların küfür ve irtidat hamlelerine karşı canla başla Kur’ân’ı, Sünneti, Şeriatı savunmuşlar, bu yolda nice şehitler vermişlerdir. Onları minnetle anıyoruz.

Dinin zahir hükümlerini, Şeriatı korumak ve yüceltmek konusunda Halid-i Bağdadî Hazretleri’nin, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretleri’nin, Abdülhakim Arvasî Hazretleri’nin ve benzeri meşayihin gayretleri, sebatları dillere destan olmuştur.

Yakın tarihimizde Silistreli Süleyman Hilmi Hazretleri’nin Şeriat hizmetleri ne kadar feyizli olmuştur.

Şeriatsız tasavvuf ve tarikat olmaz. Bu gerçeği aklımıza iyice koymalıyız.

Şeriat zarurî temeldir. Tarikat bir nasip meselesidir.

Biz Anadolu Müslümanlarının veliyyinimetleri listesinin başında Ahmed Yesevi Hazretleri gelir. Anadolu coğrafyasına İslam, şeyhlerin ve dervişlerin himmetiyle girmiştir.

Eskiden Anadolu’nun büyük küçük her şehrinde tarikatlar ve tekkeler varmış. Tekkelerde namaz kılınırmış. Genellikle perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde akşam veya yatsı namazından sonra zikrullah yapılırmış. Tekkelerde olgun, edepli, efendi Müslümanlar yetiştirilirmiş.

Türkiye’de eskiden dinî esaslar üzerine kurulmuş loncalar, ahilik teşkilatı, fütüvvet ahlakı varmış.

Bunlar yıkılınca büyük bir çöküş, dejenere oluş, ahlaksızlık başladı.

Hangi tarikat olursa olsun dervişlerine, sevenlerine, muhiblerine, gelip gidenlere mutlaka ilmihalini öğretmelidir.

Bendeniz vakit namazını kılmadan zikir yapan tarikatları beğenmiyorum ve bir daha meclislerine gitmiyorum.

Hayatım boyunca birtakım şeyhler gördüm, meclislerine gittim, sohbetlerini dinledim; hepsi de beş vakit namaz kılan Ehl-i Sünnet itikadına sahip kimselerdi.

Bursa tarikatlarını ve şeyhlerini anlatan Yadigâr-ı Şemsi adlı kitapta okumuştum; şu anda ismini hatırlamadığım bir şeyh efendi elli sene boyunca farz namazları münferiden kılmamış, hep cemaatle kılmış.

Kendilerinde Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata aykırı haller bulunan, alenen fısk ve fücur işleyen birtakım kimseler evliyaurrahman değil, evliyauşşeytandır.

Bugünkü iktidar büyüklerinden nâçizane istirham ediyorum:

Bir an önce İslam tarikatlarının açılmasını sağlasınlar, oralarda dine aykırı bir şey yapılmaması için bir Meclis-i Meşayih kurulsun; tarikatlar holding, ticari şirket, banka gibi çalışamasın… Politikaya karışmasınlar… Bütün şeyhlerin icazeti olsun…

İnşaallah…”

 

Selam ve dua ile Allah´a (c.c) emanet olun.


Yusuf Selim diğer yazıları