Ahlakî Öğretiler

Dünya ve ahiret ile ilgili lehinize olan davranışlarda bulunun

 “De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A‘râf, 7/33)

İslâm’ın kâinatı yorumlama ve anlamlandırmada üç temel ilkeyi esas aldığı bir vakıadır. Bu yorum, akide, amel ve ahlak veya iman, İslâm ve ihsan kelimeleriyle formüle edilebilir.  Din, inançlardaki ilke ve prensipleri vaaz ederken akide veya iman, davranışlardaki ölçüyü tespit ederken de amel veya İslâm, insanî erdem, fedakârlık ve olgunlukları tespit ederken de ahlak veya ihsan terimleriyle karşılamak suretiyle fikri zemini örmüştür. İslâmî öğretinin bütün ifadelerini bu çerçevede sistematiğe oturtmak mümkündür. Bu, aynı zamanda dünya ve ahiret huzurunu sağlayan mutluluk formülüdür.

İnanç ve davranışların insanı olgunlaştırmadaki yerini ve bu iki öğretinin, itikadî ve hukuki öğretinin ilkelerini kısa notlarla ifade etmiştik. Ancak, en az inanç ve davranışlar kadar önemli ve bir oto kontrol mekanizması oluşturacak etkinlikte ve süreklilikte ahlakî öğretiler, İslâm’ın ayrıcalıklı ve mükemmel yönünü teşkil ederler. Her zaman yanında olamadığınız ve hür iradesini kullanmasını istediğiniz insanın, yalnız ve tek başına olduğu anlarda bile erdem ve faziletten ayrılmama duyarlılığında olması, onun gönlüne hitap etmekten geçmektedir. Bu duyarlılığın sihirli formülü ve ilkeleri İslâm’ın standardize ettiği ahlakî öğretilerdir. Gayesi, yalnız ortamlarda bile erdemli insanı yetiştirmek ve muhafaza etmek olan bu müeyyidelerin ulaşmak istediği zirve “elinden ve dilinden insanların zarar görmediği” bir karakterin hâkim unsur olmasıdır. Hiç kimsenin kimseye “eliyle ve diliyle” zarar vermediği, dolayısıyla birbirlerine destek olduğu, sevdiği halde ihtiyaç duyduğu şeylerden de harcama yaptığı mutluluk toplumunu oluşturmaktadır.

Hukuki öğretilerde olduğu gibi, Ahlakî öğretiler konusunu detaylandırmak üzere seçilen ve ilk sırada zikredilen ayetler, İslâm’ın ahlak görüşünü ve hassasiyetlerini veciz bir şekilde anlatmaktadır. Güzel söz söylemek, ince ruhlu olmak, akraba olan ve olmayana karşı duyarlı davranmak gibi ferdî olgunluktan, ana-babaya, eş ve çocuklara, sorumluluğu altında bulunan yetim ve kimsesizlere iyi muamele etmek gibi aile hukukuna, alçakgönüllü ve cömert olmak, cimri ve savurgan olmamak, her konuda olduğu gibi özellikle ticarette doğru dürüst olmak, ahlaksızlık yapmamak, yetim malına el uzatmamak, cahilce işler peşinde koşmamak, göz, kulak ve gönül sorumluluğunun bilincinde olmak, böbürlenip kibirlenmemek gibi bireysel davranıştan, çevre ile ilgili duyarlılığa kadar birçok prensip vazedilmekte ve pek çok müeyyide önerilmektedir.

Ahlak, ferdî ve toplumsal duyarlılıkların atlasıdır. Duyarlılıklar ne kadar isabetli, saygıdeğer ve muhterem olurlarsa, fert ve toplumsal münasebetler o ölçüde düzenli, hayatî parametreler de o derece sağlıklı olur. Ferdîn ve toplumun yönünü ve temayüllerini objektif ve bilimsel kriterler ışığında doğru ölçme ve tedbir alma imkânı verir. Hayatî fonksiyonları olan ahlakî ölçüler, bedendeki ruh misali vazgeçilmezdir. Onsuz ne ferdî ne de toplumsal varoluştan söz edilemez. Edilse bile insanî bir varoluştan çok, behimi bir varoluş mevzubahistir.

Evrensel insanî erdem ve faziletler manzumesi olan İslâm davetinin kitabı Kur´an-ı Kerim´de ahlakî öğretiler ile ilgili örnek şahsiyet Hz. Peygamber´e şu bilgiler verilmektedir;

*Allah, sadece kendisine kulluk etmenizi,

*Ana-babanıza iyi davranmanızı,

*Yaşlandıklarında asla onlara kırıcı bir söz söylememenizi, hatta homurdanma, azarlama ve serzeniş anlamına gelen “öf” bile dememenizi,

*Onlara güzel ve gönül alıcı sözler söylemenizi ve alçakgönüllülükle kol kanat germenizi ve dua etmenizi kesin bir ifadeyle emretmektedir.

*Akrabaya, yolcuya ve yoksula hakkını verin,

*Eli sıkı olmayın. Büsbütün eli açık gereksiz yere saçıp savuran savurgan da olmayın. Zira savurganlar da hem şeytanın dostları olur, hem de sonra pişman olurlar.

*Geçim sıkıntısı sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin.

*Zina ve ahlaksızlığa yaklaşmayın.

*Haksız yere Allah’ın muhterem kıldığı cana ve insana kıymayın. Böyle bir zulme uğrayanın yakınları da hakkını almada ve kısasta ileri gidip haksızlık etmesin,

*Yetim malıyla rüştüne erinceye kadar iyi niyetle ilgilenin,

*Söz sorumluluk gerektiğine göre verdiğiniz sözü tutun ve yerine getirin,

*Alışverişte dürüst olun, ölçü-tartıyı düzgün yapın,

*Olur-olmaz şeylerin peşinden cahil ve bilgisizce sürüklenmeyin,

*Allah’ın verdiği göz, kulak ve gönül gibi organ ve duyuların sorumluluğun bilincinde olun,

*Çok güçlü ve azametli varlıklar olduğunuzu zannederek yeryüzünde böbürlenerek dolaşmayın.

*Bu zikredilenler Allah’ın size öğrettiği hikmetlerdir.

*Allah, aşikâr ve gizli kötülükleri, günah işlemeyi, haksızlık edip haddi aşmayı, kendisine şirk koşulmasını ve ileri geri konuşulmasını haram kılmıştır.

*Kötülüklerini ve günahlarını savunmak ve haklı göstermek için atalarının böyle yaptığını ve Allah’ın böyle emrettiğini söyleyenler bilsin ki, Allah asla kötülüğü emretmez.

*İyi ile kötü, pis ile temiz bir değildir.

*İnsanlar sözün en güzelini söylemeye ve konuşmaya özen göstermelidir. Aksi halde şeytan aralarını bozar ve onları birbirlerine düşman eder. Çünkü şeytan da onların düşmanıdır.

*Aklınıza ve gönlünüze gelen kötü ve olumsuz düşüncelerden kendinizi sakınmanız için Allah’ı hatırlayıp O’na sığının.

*İnsanların işledikleri günahlar yüzünden karada ve denizde düzen bozulur. Bu durumdan vazgeçmeleri için bazen cezalandırılırlar. Ders almak için de dünyayı gezip geçmişte helak edilmiş toplumların akıbetini görmeleri gerekir.

*Allah’ın hazinelerine de sahip olsanız, biter tükenir korkusuyla kimse ile bir şey paylaşmamak için kıstıkça kısıp, cimrilik edersiniz.  İnsanoğlu bu yönünü fark etmeli.

*Varlıklı olmak bazen şımarıklık tehlikesini getireceği ihtimaline dikkat çekilmektedir. Bu gibi kimselerin sahip oldukları sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik gücü kullanarak toplumun huzurunu hiçe sayıp sahip olunan değerler manzumesini kendi çıkarları doğrultusunda istismarlarına karşı herkes tutarlı davranmalıdır. Zira mülkün sahibi Allah, dilediğine çok verir, dileğine az. Sahip olunan varlık ve nimetler bizatihi hayırlı ve iyi olmanın alameti, seçkin, değerli ve saygın olmanın ölçüsü değildir; bir imtihan sebebidir.

*İnsanlar arası yardımlaşmanın bir fıtrî/ahlakî kural olduğu tespit edilmektedir. Huzurun ve saadetin tesis edilmesi için fevkalade önemli olan bu davranış toplumsal duyarlılığın asgari düzeyini ve standardını oluşturmaktadır. Dolayısıyla sahip olunan varlıklardan, Allah yolunda harcanan her şeyin karşılığı mutlaka verilir. Bu sebeple Müslümanlar, herhangi bir hayır yapmanın anlamı olmayan kıyamet günü gelmeden önce sahip olduğu varlıklardan Allah yolunda gizli-açık harcama yapsınlar.

*Toplumsal duyarlılığın bir başka ifadesi de, “yapılan iyilikler kötülükleri bertaraf eder, siler, süpürür ve yok eder” prensibi ile vazedilmekte ve evrensel bir ölçüyle sistemleştirilmektedir.

*Allah yolunda harcanacak malların sarf edileceği yerler ana-babalar, yakınlar, yetimler, fakirler ve evinden seyr-u sefer halinde olan yolculardır. Bunlardan yardım esirgenmemelidir.

*Dünya ve ahiret ile ilgili lehinize olan davranışlarda bulunun.

*Yetimleri yüzüstü bırakmayın ve onlarla ilgilenin. Onların iyi yetişmeleri için elinizden geleni yapın. Zira unutmayın ki, onlarla beraber aynı toplumda yaşıyorsunuz ve onlar sizin kardeşlerinizdir.

*Her şey, dünya malı ve dünyevi güzellikten ibaret değildir. Allah katında olan mükâfat her şeyden daha hayırlıdır.

*Ölümden kaçmaya çabalamayın. Kaçmanın size bir faydası olmaz. Ne bir an önce ne de bir sonraya bırakılmazsınız. Zamanı geldiğinde herkes ölür.

*Elde edilen nimetlerin Allah’ın lütfu olduğu prensibini aklınızdan çıkarmayın. Bilin ki, Allah birisine bir kötülük dilerse onu himaye edecek, iyilik ve rahmet dilerse de ona zarar verecek kimse ve hiçbir güç yoktur. Allah’ın yazdığından başkası kimsenin başına gelmez.

*Mümin erkekler, insanların mahremiyetine saygıyla gözlerini harama bakmaktan sakınsın ve ırz, namus, haysiyetlerini korusunlar. Zira bu onlar için çok olumlu, temiz ve güzel bir davranıştır.

*İyi ve kötünün ezeli ve ebedi mücadelesindeki süreklilik, insanın bu mücadeledeki yerini önemli kılmaktadır. İyi kul ve insan olma başarısı da bu mücadeledeki başarıdan geçmektedir. Bazen ciddi zorlukları göğüslemeyi gerektiren bu tavır “cihad” kelimesiyle kavramlaşmaktadır.

Buna atfen, eğer ana-babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, mallarınız, evleriniz, kaybetmekten korktuğunuz ticari imkân ve itibarınız, size Allah ve Rasûlü’nden daha sevimli geliyorsa istediğiniz gibi davranın. Ancak unutmayın ki, Allah doğru dürüst davranmayan, mücadeledeki yerini iyi ve güzelden yana belirlemeyen bir topluma iyilik ve güzel gelecek ufkunu açmaz.

*Herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Kimin iyi, kimin de kötü yolda olduğunu en iyi Allah bilir.

*Sonuç itibarıyla varlık ve mülkün gerçek ve yegâne sahibi Allah’tır.

O’na dua ve niyaz ile herkesin, İslâm ahlakının ana fikrini formüle eden, çerçeveleyen anlayışı kimliğine sindirmesi ve şöyle mırıldanması gerekmektedir:

 

 

“Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım!

 

 

Sen mülkü dilediğine verirsin ve

Mülkü dilediğinden geri alırsın.

Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın.

Her türlü iyilik senin elindedir.

Gerçekten sen her şeye kadirsin.” l-i ‘İmrân, 3/26)


Prof. Dr. Ali AKYÜZ diğer yazıları