Tufan ATMACA

Ben-i Âdem’in Efendisine, Şiirlerin Efendisi Olan Na’tlar (3) Kaside-i Bür’e

Ben-i Âdem’in Efendisine, Şiirlerin Efendisi Olan Na’tlar (3) Kaside-i Bür’e

“Tevbe Estağfirullâh Yâ Tevvâb; Sana tövbe ediyorum ey Tevvâb olan!

    “Tevbe Estağfirullâh Yâ Tevvâb; Sana tövbe ediyorum ey Tevvâb olan!

Ente Rabbî ve ente Halaktenî, ve ene abdüke / Sen benim Rabbimsin, Sen beni yarattın ve ben Senin kulunum…” diye bir düşünceyi gönlümüze alalım. Çünkü bilmeliyiz ki Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz istiğfar hakkında şöyle buyuruyor hadislerinde:

“Ben günde yüz defa Allah’a istiğfarda bulunurum.” (Kütüb-i Sitte, C.17, s.511, İstanbul)

Sadece biz veya ümmeti Muhammed değil, Nebiler Sultanı dahi tevbe ve istiğfar etmiş ve bizlere tavsiyede bulunmuştur bir diğer hadisinde:

“Amel defterinde çok istiğfar bulunana ne mutlu! (Kütüb-i Sitte, C.17, s.512, İstanbul)

Efendimiz (a.s.), bizi bu güzel amele teşvik buyurmuş. Belki sorulabilir nasıl bir amel, hatalardan dönme ameli? En güzeli kişinin bir hata işledikten sonra rucû etmesi ve “Ya Rab, ben ne yaptım!” diye tövbe etmesi değil mi?

“Biz kasideden inciler bekliyorduk, tevbe istiğfar gibi nasihatler geldi yazı dizinizde” diyebilirsiniz. Ama şunu bilmeliyiz ki âlimlerimiz bizden hep önde gitmişlerdir. Burada da İmam Busirî Hazretleri Resüle olan aşkından bahsedip girizgâh yaptıktan hemen sonra nefsini levm ediyor/kınıyor ve istiğfarın önemine değiniyor.

Kasideye geçmeden önce Yusuf (a.s.) kıssasını hatırlatmadan geçmeyelim istedim. Çünkü hem aşkı hem nefsin tükenmeyen arzularını ve en önemlisi Yusuf peygamberin Hz. Allah’a sığınışını bizlere ibretle anlatır bu kıssa… Ne zaman ki Züleyha, Yusuf’un (a.s.) nefsinden murad almak istediyse; O, “Allah korusun!” diye Rabbine dua buyurarak yüce Allah’ın burhanını gördü ve O’na sığındı.

Burada bir yanda nefsin kör ettiği bir aşığı, diğer yanda Hz. Allah’a yönelen nefsin ve haramın çirkinliğini ayne’l-yakîn gören Hz. Yusuf’u görüyoruz. (Elmalı, İstanbul, V, 38-40) Devamla Yusuf (a.s.) nefs-i emmâreyi/kötülüğü emreden nefsi levm ediyor ve “...Gerçekten de nefs, hep kötülüğü telkin ve emreder. Ancak Rabb’imin rahmetiyle yarlığadığı müstesna...” (Yusuf, 12/53) buyurarak kendine değil de, gerçek kuldan istenildiği gibi Hz. Allah’a güvenini gösteriyor. (Elmalı, İstanbul, V, 54-55)

  İmam Busirî de ikinci bölüme tıpkı Yusuf (a.s.) gibi nefsini levm ederek başlıyor. Bu bölümde nefsin isteklerinden men edilmesi işleniyor.

13. beyit:

Fe inne emmâratî bis sûi metteazat

Min cehlihâ bi nezîri’ş-şeybi ve’l-herami

 

 

(Gerçekten de her zaman fenalık ve günah emreden nefsim,

Koyu bir cahil olması nedeniyle, ölümün yaklaştığını hatırlatan saç ağırması

ve ihtiyarlığın korkutmasından da nasihat alıp uyanmamış ve kendine gelmemiştir.)

                                                                                          (Kaside-i Bürde, R. Serin–A. Pamuk, İstanbul, s.50)

 

 

Burada yine Abdullah Efendiyle yaptığımız söyleşi ışığında Kaside-i Bür’e’nin ikinci bölümü hakkında bilgilenelim.

 

 

“...Tâcü’l-Beyt nedir? Tâcü’l-Beyt bu bölümdeki ana temanın işlendiği beyittir. 18. Beyit:

Ven nefsü ket tıfli in tuhmilhü şebbe ‘alâ

Hubbir radâi ve in teftımhü yenfetımi

 

 

(Nefis ilk baştan süt emen çocuk gibidir.

Onu kendi haline bırakırsan süt emme isteği ve sevgisi gençleşip tazelenir.

Onu sütten kesip alıştırırsan o da emmeyi bırakıp kesilmiş olur.)

 

 

İzahı: Nefis bir çocuk gibidir, ona her istediğini verirsen, o zaman semirir.

 

 

Kaside-i Bür’e’yi icazetli birisinden izin alır okursak tesirli olur.

İhlâs sahibi olmak lazım. Sahabi, bir Fatiha okuyor ve okuduğu kişi şifa buluyor.

Kaside-i Bür’e okumak için Arapça bilmeli, lügat eşliğinde şerhi de okunmalıdır.”

 

 

Açıklamalarıyla feyziyâb olduğumuz Abdullah Efendi’nin, Kaside-i Bûrde hakkındaki değerli yorumlarını aktardıktan sonra gelecek sayımızda üçüncü ve diğer bölümlerden bahsedebilme duasıyla veda ediyor;

Müslümanlardan, hasta kullar için samimi dua ve yakarışlarını esirgememelerini diliyoruz.

Bâkî selamlar...


Tufan ATMACA diğer yazıları