Tufan ATMACA

Ben-i Âdem’in Efendisine, Şiirlerin Efendisi olan Na’tlar (14)Mevlid-i Şerîf

Ben-i Âdem’in Efendisine, Şiirlerin Efendisi olan Na’tlar (14)Mevlid-i Şerîf

Biz gelmedik dâvi için, bizim işimiz sevi için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.

Yazımıza Rabbimizin “Selâm” ismiyle başlıyoruz. Ramazan ayında çok güzel televizyon programları oluyor, “Ramazan Sevinci” de bunlardan biri, yanılmıyorsam orada bir hocamız;

“Türkler İslam âleminin yüzde 20’sini oluşturmakla beraber Peygamber Efendimizin medhini anlatan eserlerin yüzde 80’ini yazmışlardır.”diye buyurdu.

Buradan şunu anlamamız gerekiyor O’nu medheden yüceliyor, başarıya ulaşıyor. Burada Hz. Ömer’in (r.a) şu rivayeti önümüze geliyor:

“Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.”(Müslim, Müsâfirîn 269; Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 16). Bu bilgiyi de aldığımızı göre yolumuza devam edelim ve Peygamberimize olan Salât u tahiyyelerimizi unutmayalım.

Peygamber Efendimizin, tarihimizdeki mahbûblarından olan Süleyman Çelebi Hazretlerinin, “Mevlid”ine hasredelim istedik bu yazımızı.

Bildiğiniz üzere Mısır Abbasi Halifesi Muiz li Dînillâh (972-975) zamanında Mevlid-i Şerîfler resmî olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bu güzel davranış yok olmaya yüz tutmuştu ki Salahaddîn-î Eyyûbî’nin kayın biraderi Erbil Atabegi Begteginli Muzafferüddin Kökböri (1190-1233) mevlid törenlerini tekrar canlandırmıştır (DİA, C. 29, s. 475-479, 2004).

Mevlid deyip geçmemek lazımdır, yukarıdaki Hadis-i Şerîfi hatırlayarak, Selahaddîn’in ve Eyyûbilerin neden yükseldiklerini anlayabiliriz. Neyse Yunus’un dediği gibi;

Biz gelmedik dâvi için, bizim işimiz sevi için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.” diyor ve Süleyman Çelebi Hz.lerini hatırlayarak devam ediyoruz.

Bursa’da yaşayan aşığımız, Yıldırım Bayezid I. (v.1402) zamanında Emir Sultan Hz.lerinin (v.1429) müntesibi olarak yaşamış ve onun tavsiyesi üzerine bir dönem Ulu Camii imamlığı da yapmıştır. 1422 yılında Bursa’da vefât etmiştir ve burada medfundur.

Gelelim Süleyman Çelebi Hz.lerinin yazdığı Kurtuluş yolu, vesilesi olan ‘Vesîletü’n-Necât’ adlı eserinin yazılmasına. Buna geçmeden önce mülhem olduğu Âşık Paşa’nın (v.1333) Garibnâme’si ve Mustafa Darir (v.1393?) Siretü’n-Nebi’sini de analım. Birgün bir vaiz, Bursa Ulucamii’nde Bakara Sûresi 285. ayetinin tercümesini yaparken Hz. Muhammed’in (s.a.s) diğer peygamberlerden üstün olmadığını söyleyince halkın tepkisini çekmiş ve dahi Süleyman Çelebi Hz.lerinin şu beyitleriyle, “Ölmeyip İsâ göğe bulduğu yol – Ümmetinden olmak için idi ol” tenkitli beytiyle karşılık vermiş ve beğeni toplayan beyitleri geliştirip Vesîletü’n-Necât-ı yazmıştır (A. Necla Pekolcay, DIA C.29, Ankara, 2004, 485-486).

İnsanların en üstünü olan ve bizâtihi Hz. Allah’ın kendisini ve ashabını desteklediğini şu ayette ne güzel buyuruyor;

Ey Peygamber! Sana tâbi olan müminlerle beraber Allah sana yeter.(Enfâl, 64).

Yani Kaside-i Bürdeler, diğer kasideler, ileride ele alacağımız birçok Na’tlar ve ne kadar Aleyhisselâtü ve’s-Selâm Efendimizi öven söz, kelime, duygu, gözyaşı varsa hepsi kişiye muhabbeti nisbetinde sevap kazandırır. Çünkü o güzel ahlaklı ve iyilik timsali Peygamberimiz bize aşkı, muhabbeti, iyiliğin en üstününü öğretmiştir. Yoksa O’nu peygamber olarak tanımlayıp tarihi ulvî bir şahsiyet olarak geçiştirirsek bizim ne farkımız olur bir tarihçiden, bir müsteşrikten? Biz O’nun ümmetiyiz ve sadece bu şeref bize yeter! Bu saygıyı bile gösteremezsek Ebû Cehil’in elindeki taş gibi şehadetten sonra donuk bir materyal gibi şehadet getirdikten sonra yerine dönüp bekleyen durgun bir ağaçtan ne farkımız olur!

Üstad Necip Fazıl’ın da dediği gibi; “Meyve derdinde olmayan ağaç, odundur.” Eğer ki bir heyecan, akım, yönelme yaşamak istiyorsak işte derya, işte deniz, işte Muhammed (s.a.s)! Atıl içine, kapıl O’nun mucizevî sîretine…

Câbir radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.”(Müslim, Mesâcid/284)Buyurun bize en güzel maddi ve manevi temizlik!

Yükseliş diyelim ve isterseniz bu yazımızda Süleyman Çelebi Hz.leri hakkında kısa bir bilgi vererek ‘Vesîletü’n-Necât’ olan Mevlid’le ilgili dizimizi bir dahaki yazıya bırakalım. Bu konuda da Ahmet Aymutlu’nun “Süleyman Çelebi ve Mevlid-i Şerîf”, MEB Yayınları, İstanbul 1995 künyeli eserini tavsiye ederiz.

Büyük dedesi, Sultan Orhan Gazi’nin silah arkadaşı Şeyh Mahmud’tur. Orhan Gazi ile beraber Bursa’nın fethinde bulunmuştur. Dedesi Gazi Mahmud, üstün hizmetlerine mükâfat ve ilim sahibi olması hasebiyle halkı faydalandırmak için Orhan Gazi tarafından o devirde yeni yapılan İznik Medresesi’ne tayin edilmiştir. Devrinin büyük âlimlerinden olan Şeyh Mahmud, devrinin önde gelen eserlerinden olan Muhyiddîn İbn-i Arabî’nin (v.1240) Fusûsu’l-Hikem adlı eserine mukaddime yazarak şerh eylemiştir.

Torunu Süleyman Çelebi şairliğini de dedesinden almıştır. O, Rumeli fatihi Orhan Gazi oğlu Süleyman Paşa’ya şu duâ-nâme’yi yazmıştır:

“Velâyet gösterüb halka suya seccâde salmışsın

 Yakasın Rûmeli’nin dest-i tekvâ ile almışsın”

Ahmed Paşa’nın oğlu Süleyman Çelebi, asrının fakihlerindendir ve ehli tasavvuftur (Emir Sultan’ın delâletiyle Halvetî olmuştur). Tevazu sahibi bir kimse olduğunu şu dizelerinden anlıyoruz;

“Nizeni ömrü kamu virdim yele

Nefsimiz arzûsuna yıla yıla

Ömrümüz kadrini her giz bilmedik

Şimdi bildik lîk ömrü bulmadık

Saç sakal ağardı gönül kap kara

Kılmadık bir iş ki karan ağara

Geçürdük hâli oğlanlık demini

Yetiştirdik ki yiğitlik gamını

Yiğitlik dâhi geçdi şöyle böyle

İrişdi şastlık u oldı hoca”

 

Süleyman Çelebi 1399’da (H.802) tamamlanan Bursa Ulu Camii imamlığından önce de Yıldırım Han’ın Dîvân-ı Hümâyun imamı idi. Bursa Ulu Camii baş imamlığına da Yıldırım Han’ın damadı, Hundî Hatun’un eşi Emir Buhârî’nin tavsiyesi üzerine getirilmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Peygamber Efendimize nezaketsizlikle sonuçlanan vaazdan sonra ele aldığı Vesîletü’n-Necât’ı H. 812 yılında tamamlamıştır. H. 825 / M. 1421de vefat etmiştir ve Bursa’da sırlanmıştır. Kabr-i şerîflerinin baş tarafında şu cümleler yazılıdır:

Manzûme-i menkıbe-i velâdet-i Nebeviyye Aleyhi’s-selâm ve’t-tahiyye müellifi Süleyman Efendi hazretlerinin merkad-i müteberrikidir. Aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân rûh-ı pûr-fütûh-ı âlîlerine li’llâhi teâle’l-Fâtiha.(A. Aymutlu, Süleyman Çelebi ve Mevlid-i Şerfif, MEB, Istanbul, 1995, s.14-24)

İnşallah yukarıdaki yazıyı bitirirken Fatiha Sûresini esirgemediğinizi ümit ediyorum. İşte Anadolu’nun gerçek fatihlerinin Azîz ve Lâtif Peygamberimize nasıl bağlı olduklarını görüyor ve sizlerin affına sığınarak, hatalarımızın düzeltilmesi ve doğru yola iletilmemiz niyazında bulunarak dualarınızı bekliyorum.

Yine yüce Peygamberimiz, ümmetinin Mevlâsı Efendimize ilimler adedince salât ve selâmımızı iletiyoruz. Mevlid-i Şerîf yazarı Süleyman Çelebî Hz.lerinin şefaatlerini dileyerek ve dahi Hocamızın teveccühüne mazhar olmayı arzu ediyor, çalışmalarımızda muvaffakiyet diliyor ve tesirini halk etmesini Yüce Yaradan’dan istiyoruz. Ve dahi dualarınızda bizleri unutmayacağınızı umarak duamızı tekrar ediyoruz;

“Ya Rab! Kurbiyeti İnsan-ı Kâmil nasip et ve âhiru da’vâhüm ve eni’l-hamdülillahi rabbi’l-âlemîn.”

Bu yazımızı devletine, dinine, mukaddesatına sahip çıkan bu uğurda 15 Temmuz 2016’da şehit, gazi olan ve sonrasındaki geceler boyunca Kur’an, dua, tesbih, ezkâr ile nöbet tutan kardeşlerimize Fâtihalar göndererek ve nice fetihler duası ile hitama erdirelim.

Bâkî ve Kevserî selamlar...


Tufan ATMACA diğer yazıları