Zülcenâheyn

Zikir Ehline Bazı Önemli Hatırlatmalar – 2

Zikir Ehline Bazı Önemli Hatırlatmalar – 2

Mürşid seçerken gerçekten kâmil bir mürşid aramalı ve onun mutlaka silsileden silsileye gelecek şekilde devam eden icazetli olanını bulmak lazımdır.

11. Şeytan ve nefis; Kur’an-ın ve Hadisi Şeriflerin haber verdiğine göre insanın en azılı düşmanlarıdır. Bunun için Peygamberimiz (sav) “Senin düşmanlarının en düşman olanı iki göğüs kafesinin arasında bulunan nefsindir” buyurarak nefsin;  “Şeytan insanın kanına hulul ederek orada dolaşır” hadisi ile de şeytanın ne azılı, bize en yakın düşman olduğunu haber vermişlerdir. Bu yakın düşmanlara karşıda mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki; bu iki düşmanın en öldürücü silahı ‘kelime- i tevhit’ dir, ‘zikrullahtır’ yani Cenab-ı Allah’ımızı zikretmektir.

12. Zaman zaman yapılan toplu zikir meclislerini de kaçırmamaya gayret etmeliyiz. Çünkü böyle zikir meclislerinde feyiz ve bereket vardır. Allah’ın (c.c) rahmetinin bu meclislerin üzerinde olduğunu unutmamalıyız. Ayrıca Cenab-ı Allah’ın seyyah meleklerinin bu meclisleri ziyaret ettiğini, buraların cennet bahçelerine teşbih edildiğini düşünerek böyle yerlere koşmalıyız. Bu hususta “Onlarla düşüp kalkanlar bile cehennemlik olmaz” hadis-i şerifini unutmamalıyız.

13. Duâyı da çokça yapmalıyız. Çünkü duâ müminin silahıdır. Mümin mümine duâ eder. Allah’ı tanımayanların hidayet bulmasını Cenab-ı Allah’dan diler. Gerek açıktan gerekse gıyabında mümin kardeşine hiçbir zaman duâyı elden bırakmaz. Özellikle icabet saatlerinde duâyı bir ganimet bilir. İcâbet saati ne demektir? Hz. Allah’ın yapılan duâları kabul ettiği zamanlardır. Mesela Cuma günü öyle bir saat vardır ki; bu saatte içten yapılan duâları Hz. Allah kabul eder.

14. Sabrı da elden bırakmamalıyız. Her türlü gelen musibet ve belaya karşı sabır en güzel zırhımız olmalıdır. Onun için bir darb-ı mesel olarak söylenilen “Sabreden derviş muradına ermiş” sözü ne kadar yerinde söylenmiştir. Hiç unutmamalıyız ki mülkün yegane sahibi Allah’u Zülcelal dir. Veren de O’dur, vermeyende O’ dur. İstediğinde çekip alan da O’dur. Bütün bunlara sabretmek, verilen nimetlere de şükretmek mecburiyetindeyiz.

15. Ailemizi ve çoluk çocuğumuzu da islah ve terbiye etmeye, islâmi yaşayışlarına son derece itina göstermeye de mecburuz. Kendimizin ve nefsimizin islâhından sonra bu da zaruridir. Bu manevi yolda, ailemiz ve çocuklarımız hakkında tenkit edilip kötü gözle bakılmamamız için buna son derece itina göstermeliyiz. Kuran-ı Kerimde “ Ey insanlar, kendinizi ve ailenizi, çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyunuz.” diye buyurulmaktadır. Bunun için onlara zaman zaman nasihat etmeliyiz. Onlara islâmi terbiyeyi ve islâmi bilgileri vermeliyiz. Bu aile reisliği vazifemizi yaptıktan sonra tamamen Allah’a tevekkül etmeliyiz. Şayet onların kötü halleri varsa onlar için ihlasla Cenab-ı Allah’a dua edip yalvarmalıyız. Unutmamalıyız ki ana-babanın evladı hakkında ki duası er geç kabul olunur.

16. Tarikat yolu sadece erkeklere mahsus bir yol değil. Bilakis kadınlar da usulü dairesinde kendi aralarında eğer imkan ve fırsat bulurlarsa zikir meclisleri teşkil edebilirler. Bunun için kendisine ders verdiğimiz bir kimse arzu ederse sadece bu hususta olmak üzere vekalet yoluyla izin ve musâde aldıktan sonra hanımına da bu dersi tarif edebilir. Çünkü Kuran-ı Kerim “Allah’ı zikreden erkeklerle, Allah’ı çokça  zikreden kadınlar” buyurmaktadır. Bu zikir meclisleri sadece bir grubun değil bilakis her isteyenin iştirak edeceği meclisler olmaktadır. Yalnız kadınlar böyle zikir meclisleri düzenlerken islâmi ölçülere son derece dikkat etmeli, en küçük fitne kıvılcımının parlamasına musade etmemelidirler. Bunun için:

a. Bir kadın müride günlük dersini yapar.

b. Sadece kadınlar kadınlarla haftalık toplu zikir meclislerine iştirak edebilirler.

c. Bu toplu zikir meclislerinde hiçbir fitneye sebep olmazlar.  Bunun için vecd, cezbe halleri gibi hallerin vuku bulduğunda seslerini yabancı erkeklerin duyabilecekleri şekilde yükseltmezler.

d. Böyle bir toplumda zikir halkasını idare eden mutlaka izin ve musade verilmiş kendi hemcinslerinden bir kadın bulunur.

e. İslâmi ölçülerin dışına çıkılmaz. Özellikle bu meclislere gidenler, ilk önce kocalarından izin isterler. Gidiş gelişlerinde vakar içinde bulunurlar. Tabiatıyla tesettüre son derece riayet ederler. Kadınların umumi hastalıklarından olan dedi kodu ve malayâni hiçbir zaman olmadığı gibi, özellikle o toplumda hiçbir surette yer almaz. Geliş ve gidiş, orada bulunuş sırf Allah rızası için olur.

17. İlk bağlandığımız kapıya hizmetçi olacağız. Bir öteye bir beriye yalpa yapan mürid, bu manevi yolda istenilen maksada ulaşamaz. Hz. Ali “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” buyurmaktadır. İlk defa bize tasavvufi, manevi bilgileri sunan kapıya sımsıkı yapışmak hem verdiğimiz sözün gereğidir, hem de tasavvufta mürid olmanın edeplerindendir. Aksi olanlar istikrarsız olanlardır. Hiçbir yerde tutunamaz, başarılı da olamazlar. Tasavvufi ön bilgilerden, hatırlatmalardan olan bu bölümde en çok üzerinde durulması lazım gelen madde bu olacaktır. Çünkü müptedi olan salikler, ilk tadı ve hazları almaya başladıktan sonra şeytan onun kanına hulûl ederek bu yoldan saptırmaya uğraşır. Eğer başarırsa o müridin kalbini muallakta, verdiği ilk sözünü tutamayan, istikrarsız bir kalbe sahip kimse yapar ve böylece o mürid ne ondan ne ötekinden feyz alamadan, koskoca bir deniz ortasında dalgaların tesiriyle yalpa yapan bir madde gibi yalpalar durur. Hangi sahile oturacağı malum değildir. Veyahut ta sahile selamette çıkıp çıkamayacağını kimse bilemez.

İlk sözü verdiği kapıya bağlanma hususunda şunları söylememiz de mümkündür. Böyle bir mürid bir mürşidin önünde manen silsile yolu ile, ta ilk mürşide kadar varan meşayihler önünde söz vermiştir. Bu sözü bozmaması lazımdır. Böylece o silsilenin terbiyesi altına girmiştir. Onlar çık demedikçe çıkmak, başka yollar aramak hiç hoş değildir. Zaten bir mürşid kendisinden inabe alan bir müridini asla bırakmaz. Yani bir mürid bir kapıda gıdalanan ondan sonrada başka follukta yumurtlayan tavuk olmamalıdır. Manevi gıdayı aldığı kapıya hizmet etmelidir.

18. Mürşid seçerken gerçekten kâmil bir mürşid aramalı ve onun mutlaka silsileden silsileye gelecek şekilde devam eden icazetli olanını bulmak lazımdır. Bu gördüğümüz medeniyet aleminde bazı mesleklerde veya mekteplerde nasıl şahadetname veriliyorsa, manevi mektepler olan tasavvuf mektebinde de silsile yolu ile tastikden geçe geçe ta ilk mürşide ve oradan da Resulullah’a varıncaya kadar, izin ve musaede alındığına, bu hususta yetkili kılındığına dair kandisine mürebbisi, mürşidi tarafından böyle bir şahadetname verilir ve yalnız bu şahadetnameyi hak edenler alır. Böyle bir kimseye yetki verildiğine göre ondan el almada bir sakınca yoktur. İşi kötüye kullananların mevcut olduğunu düşünerek dikkatli olmalıyız.

Her "mürşidim" diye ortaya çıkan kişinin mürşid olamayacağını unutmamalıyız.


Zülcenâheyn diğer yazıları