Divan

Dîvân-ı Kebîr’den…

Dîvân-ı Kebîr’den…

Gökyüzünden cana; “Haydi geri dön!” diye bir ses geldi. Can da; “Ey beni çağıran yüce varlık! Merhaba, geliyorum…” diye cevap verdi.

Ömür kervanının kalkmak üzere olduğunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun? (I, 17)

• Gökyüzünden cana; “Haydi geri dön!” diye bir ses geldi. Can da; “Ey beni çağıran yüce varlık! Merhaba, geliyorum…” diye cevap verdi.

• Ses duydum; “Başüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çağır da; makamına kadar uçayım.

• Ey bizim eşsiz misafirimiz! Bizim canımızın sabrını da, kararını da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?”

Seslenen “O, candan da, mekândan da dışarıdadır, O, çok üstün bir yerdedir.” dedi.

• Şu zindanda bulunanların, ayaklarına bağlanmış olan ağır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım, koyayım da can, yücelere çıksın.

• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da değilsin, bizim şehrimizdensin. Öyle olduğu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymış gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluğa yakışır mı?

• Avareliği, bir şerbet gibi içmişsin de kendi evinin yolunu bile unutmuşsun. Çok kötü huylu olan, Kabilli büyücü kadın, sana çok büyüler yapmış, bu yüzden nereden geldiğini, nereli olduğunu hatırlayamıyorsun.

• Birini takip ederek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa koşup gidiyorlar. Senin başın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüreğin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?

• Kervanbaşının kervanın kalkmak üzere olduğunu haber veren çanlarının seslerini duyuyor musun? O tarafta nice yol arkadaşlarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.

• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhoşumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmişler.

“Ey zavallı! Padişahın bekliyor. Haydi, Padişahın yanına gel.” diye kulağımıza bağırıyorlar.


Divan diğer yazıları