Divan

Dîvân-ı Kebîr’den…

Dîvân-ı Kebîr’den…

Senin aşkın, çorak toprağı bile gül bahçesi haline getirir.

Senin aşkın, çorak toprağı bile gül bahçesi haline getirir.

• Ey saki; kadehi Hakk aşığının şarabı ile doldur! Yanmış, kavrulmuş gönüllere Rabbanî şarap sun!

İlahî aşkla kendinden geçmiş kişilerin meclisinde ekmekten az bahset! Şunu iyi bil ki, ilahî aşk suyuna dalmış kişiler, sudan başka bir şeyle uzlaşamazlar.

• Ey can! Senin nezaketinden, inceliğinden, onun tatlı olan hitabından beden utandı da yere serildi, yıkıldı, harap oldu. Şurada gömülü bulunan defineyi bul çıkar da bu harabeyi süsle, güzelleştir!

• Senin aşkın, çorak toprağı gül bahçesi haline getirir. Dalgan, buluta benzeyen gözü, inciler saçar bir hale kor.

Şarabımızı çoğalt, bize çokça sun! Uykumuzu da tut, bağla, artık bize gelmesin. Çünkü uykuya dalan kişinin, gecenin güzelliğinden, feyzinden hiç haberi olur mu?

• Manen gökyüzüne yükselip, Allah'ın misafiri olanlar, meleklerle aynı kadehten, içerler, yeryüzünde yaşayan insanlardan, iyilikler yapan, insanlara yararlı olan sevap kazanan faziletli kişilere de şarap gökyüzünden verilir.

• Onun sevdiği gerçek kulunun dudağı, onun taslarına, ibriklerine dokunur, onun kaplarından içer, o şarap ancak takva küpünde -çekinip sakınma küpünde- bulunur. Başka küplerde onu arama, bulamazsın.

İlahî şarapla mest olmuş, kendilerinden geçmiş Allah'ın has kullarının halini, ayık adam ne bilsin? Ebu Cehil, sahabenin hallerini nereden anlayacak?

 

Sen eşeğe binmişsin de ondan bundan, "Eşek nerede?" diye soruyorsun.

• Ey dünyaya yeniden can veren güzel! Gel, gel de dünya işlerini çok iyi bilen ve kendini tamamıyla dünyaya veren aklı avare kıl, onu işten, güçten et!

• Ben, bir ok gibiyim, atmadıkça uçmam. Gel de yayını kur, beni bir daha at!

• Herkesten sakladığım ayıplarım, günahlarım, senin aşkın yüzünden yine meydana çıktı. Damdan, yani ötelerden, gökyüzünden başka bir kurtuluş merdiveni gönder de, onunla günahlarla gizlenmiş şu yeryüzünden kurtulayım. Yukarılara çıkayım, arınayım.

• Bana; "Dam, yani öteler hangi taraftadır?" diye soruyorlar. Öteler, canların bulunduğu tarafta, canı getirdikleri yerdedir.

• Öteler, bedenimiz her gece uykuya dalınca, ruhların gittiği taraftadır. Sabah olunca, yine o taraftan gelir. Bedenimize girerek bizi uyandırırlar.

• Bahar mevsimi bile, zamanı gelince yeryüzüne ötelerden kalkar gelir. Sabah da güneşle beraber ötelerden gökyüzüne ışık gönderir.

• Sen, zaman zaman bir şeyler ararsın, kurtuluş yolları düşünüyorsun, onu içinde hissedersin fakat bulamazsın, ondan bir nişan, bir iz bulamazsın. Çünkü o, nişansızdır, izsizdir. İşte senin gönlüne bu duygular da hep ötelerden gelmektedir.

• Zavallısın, boş yere neyi arıyorsun? Sanki sen eşeğe binmişsin de şundan bundan, "Eşek nerede?" diye soruyorsun.

 

Biz dünyada senden başka güzel göremiyoruz.

•Sevgili, gönlümde yalnız sen varsın, senden başkası benim için kerpiç gibi, taş gibidir, kaya gibidir.

• Dünyada her âşık, kendine bir güzel seçmiştir. Ona gönül vermiştir. Ama biz zaten dünyada senden başka bir güzel göremiyoruz.

• Ey can; eğer senden başka bir ay yüzlü olsaydı, onu gözümüz görmezdi. Senden başkasını da biz kıskanmayız.

• Ey insanlar; tek ondan, onun güzelliğinden bahsetmeyin de, ondan başka dünyadaki bütün güzeller sizin olsun gözüm yok.

• Güzeller güzelini, pek büyük ve eşsiz varlığı manen hisseden kişi gelip geçici güzelliği bulunan, fânî olan güzellere nasıl olur da gönül verir?

• Allah'ın lütfunu ümit eden kişi, o lütuftan başka hiçbir şeye gönül bağlamaz.


Divan diğer yazıları