Zülcenâheyn

Zikir ve Sohbet Meclisleri

Zikir ve Sohbet Meclisleri

Tasavvufta zikir ve sohbet meclisleri müridin yetişmesine, manevîyatta yükselmesine vesile olan en önemli meclislerdendir. Mürid, mutlaka bu meclislere iki eli kanda dahi olsa iştirak etmelidir.

Tasavvufta zikir ve sohbet meclisleri müridin yetişmesine, manevîyatta yükselmesine vesile olan en önemli meclislerdendir. Mürid, mutlaka bu meclislere iki eli kanda dahi olsa iştirak etmelidir.

Tembel, manevîyatta terakkî ettiğini sananlar da bu cennet bahçelerine uğramak yerine uğramamak için sebepsiz bahaneler uydurarak sağda solda fütursuzca vakitlerini israf edip geçirirler. Sebep, ihvanından filanı orada görmek istememesi veya başka sebeplerle o güzelim meclisleri terk ederler. Hâlbuki bilmezler ki o meclis; zikir, sohbet ve tecellileriyle bir daha geri gelici değildir. Bunda nefis ağır basıp şeytan o işi kendisine yaldızlayıp sununca da bir bakarsın tek tük, bir bakarsın ayda bir, bir bakarsın senede bir derken artık o meclise uğramaz olur. Gitgide de soğuyarak mahvolup gider.

Bir mürid, mürşidi ile fiziki olarak da fırsat bulunca bir arada olmak zorundadır. Böyle olan meclislerde sözlü eğitim, irşad ve tebliğ vardır. Müridler bu meclislerde sözlerden, yapılan işlerden ve kendisinde olmayan güzel halleri diğer arkadaşlarında görmekle onlardan etkilenir. Bir kaç müridin, evvabin gibi nafile bir ibadeti yapmaları sebebiyle daha öncesinde bundan haberdar olmayan normal camii cemaatinin bile artık hepsinin evvabin namazını kıldıkları, onların o halden etkilenmeleri sebebiyle bu nafile, fakat faziletli ve sevaplı ibadetle tanıştıkları bir gerçektir.

Şu da asla unutulmamalıdır ki Allah dostlarının sözleri, halleri etkili olduğu gibi mübarek nazarları, yani müridlerine feraset ve ilâhi nur ile bakışları da çok etkilidir. Böyle nazarlarla, zikir, evrâd ve sair tasavvufî yaşayışlarıyla terakki edememiş müridler acayip tecellilere kavuşmuşlar ve bir anda vâsıl ilallâh olmuşlardır. Bu hâl, mürşidlerde zuhur eden bir parlama halidir. Bir şimşek gibidir, çakar ve geçer. O anda müridler istifade etmesini bilmeli, manevî torbalarını açmalıdırlar.

Bu meclislerde şu üç husustan istifade olunur: Lâfız, söz ve bakış. Sıdk makamına erenler dil ile değil, hal ile konuşurlar. Hali İslâm’a, tasavvufî yaşayışa uygun olmayanın söylediği sözler, kulak ve bedenler üzerinde etkili olmaz, vücudu titretmez, gözleri yaşartmaz, gönülleri ve ruhları hâz ve ihtizaza getirmez. Öylelerinin sözleri kulak yumuşaklarından öteye gitmez.

“Kalpten çıkan, kalplere tesir eder.”

Böyle bir araya gelmelerle birbirlerinden etkilenmeler olur. “Mü’min, mü’minin aynasıdır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 49) buyrulmuştur. Burada iyilerin halinden istifade olunur, biraz daha aşağıda olanların çarpık hareketlerini görenler, o hale düşmemek için gelecekte gayret sarf etmeye niyetlenmek suretiyle o aynalardan müspet yönde faydalanırlar.

Sohbetlerin ehemmiyeti sadece bunlardan ibaret değildir. Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdık (sâlih) kimselerle beraber olun.” (Tevbe, 119) Yine;

“…hatırladıktan sonra zalim kavmin yanında oturup kalma!” (En‘âm, 68) buyrulmuştur.

Ayette geçen sâdıklardan murad; özü sözü doğru, yalan konuşmayan, yalan uydurmayan, doğru sözlü, sözünde duran demektir. Nitekim bu söylenenleri kendisinde toplayan bir kimse Cenab-ı Allah’tan korkan kimsedir ki O, “Sâdıklardan olunuz” buyurmadan önce, “Ey mü’minler Allahtan korkun” diye emretmişlerdir.

Sâlih olan kimse de dünyaya kıymet vermez. Rızâ-i Bârî için çalışır ve didinir. Böyle olanların günah işlememe hali meleke, yani alışkanlık haline dönüşmüştür. Her zaman ve her yerde O’nun denetiminde olduklarını unutmazlar.

Kur’ân, sâlih kullar için şöyle diyor:

“Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve sâlihlerden olsam, demeden önce size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.” (Münâfikûn, 10)

Sâlih kimseler dünyanın parlaklığına, yaldızına, gösterişine kapılmayanlardır. Cennetlik olmak isteyenler sâlih kimselerle sohbet etsin, onların nasihatlerini dinlesin, denilmiştir.

Hadislerde de sâlih kullar için cennetlerde görülmedik duyulmadık ziyafetler hazırlandığı haber verilerek buyruluyor ki:

“Sâlih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın gönlünden bile geçirmediği nimetler hazırladım.” (Buhârî, Bedü’l-Halk/8, Tefsir, Secde/1, Tevhid/35; Müslim, Cennet/2; Tirmizi, Tefsir/3195) Bir diğerinde de:

“Ümmetimin sâlihlerinin cennete girmeleri, namaz ve oruçları sebebiyle değil, cömertlik, müslümanlara karşı kalplerinde kötülük beslememeleri ve müslümanlara karşı nasihatleri sayesindedir.” (Darekutnî)

Sâlihlerin biraz fazla, hiç değilse birkaç tane olduğu böyle meclislere mü’minlerin rağbet etmelerinin kendileri hakkında iyi olacağı umulur. Fakat böyle meclislere gelirken ve sohbetlere katıldığı andan bitinceye kadar katılımcıların uymaları zorunlu olduğu bazı hususlar vardır:

Sohbet Meclislerine Giderken Nelere Dikkat Edilmeli?

1. Sohbete abdestli gidilmeli.

2. Sohbete veya zikir meclisine isteksiz, gönülsüz, zoraki değil, içi coşa coşa gitmeli, adeta sohbet gününü iple çekmelidir.

3. Gayet mütevazı olmalı. Sohbete katılanları kendinden üstün görüp, asla ‘ben şuyum, buyum’ diye nefis ve şeytanın aldatmasına kapılmamalıdır.

4. Zikir sohbetlerine gelirken sağda-solda boşa vakit geçirip oyalanmamalı. Evinden çıktığında tek hedefi tekke, dergâh mesabesinde olan zikir yeri olmalıdır.

5. Zikre asla geç kalmamalı. Özellikle ihvanlarda bu hastalık çok görülmektedir. Tedavi için acele etmeli. Verilen zaman ve yerde vaktinden önce hazır olamayan mürid, nakıs bir kimsedir.

6. Sohbetler-zikir meclisleri özürsüz ihmal edilip terk edilmemeli. Terk edenler, terk edilirler, bu asla unutulmamalıdır.

7. Zikir meclislerine Cenab-ı Allah’ın rızası için gidilmeli, dünyalık çıkar ve menfaatler bir tarafa bırakılmalıdır.

8. Zikir veya sohbet arkadaşları candan, içten gelerek ihlâs ile sevilmelidir. Bu hususta içi sevmez, dışı sever görünümü vererek asla riyakâr olmamalıdır.

9. Arkadaşlarıyla iyi geçinmelidir. Kırıcı, yıkıcı, incitici olmadan onlarla ülfet etmelidir.

10. Dünya hatıratını, düşüncelerini atarak, tepesinden tırnağına kadar kendisini zikre ve sohbete vermelidir.

11. Zikre gelirken ailesi ve çocuklarının veya anne-babasının veya kardeşlerinin gönüllerini almalıdır. Eğer onlar da zikir ve sohbete yakın, buna ehil kişiler ise bu sohbetleri seviyorlarsa onlara gittikleri yeri söylemeli, orada kendileri için de dua edeceklerini haber vermelidirler. Anne-baba veya aile efradından bazı kimseler muhaliflerden ise sabretmeli, fakat onların öfke ve kinlerini artıracak hal ve hareketlerden kaçınmalıdır.

Cenâb-ı Allah’ı şahit tutarak söylüyorum ki, bunları yapan bir mürid torbası bomboş gelse bile, bu meclislerden ayrılırken dağlar kadar hasenatı sırtına yükletilir ve “bir daha ki meclise kadar sıhhat, afiyet içerisinde ol” denilerek dua edilir ve uğurlanır.

Yapmayanlar boş gelir ve boş giderler.

Zikir ve Sohbet Sırasında Nelere Dikkat Edilmeli?

1. Zikre zamanında gelmeli, geç kalmamalı ve boş bulduğu yere kimseyi rahatsız etmeden sessizce oturmalı.

2. Zikir ve sohbet anında gürültü yapılmamalı.

3. Zikre es-kaza (kazara, binde bir) geç kalmış ise selam ve musâfaha yapılmaz. En önlere geçilip etraftakileri rahatsız ederek, gürültü ve patırtı yapılmaz.

4. Zikir anında dergâh içinde bulunanlar da gürültü yapmazlar. Zikrin ahengi bozulmamalı, kapılar -eğer açılıp kapanma mecburiyeti varsa- çarpılmadan sessizce açılıp kapanmalıdır.

5. Zikre oturur oturmaz gözler yumulur, eller diz üstünde rabıta halinde bulunulur.

6. Zikir başladıktan sonra girip çıkmalara artık son verilir. Halka-i zikirden bir kişinin çıkıp gitmesi herkesin dikkatini dağıtır, zikir meclisindekilerin huzur ve huşu ile zikretmelerini engeller, bu iyi bilinmeli.

7. Zikir veya sohbet, mürşidi tarafından değil de vazifelendirilmiş biri tarafından yapılıyorsa, aynı mürşidi tarafından yapılıyormuş gibi şartlarına riayet olunmalı, kalp ve hareketlerle sinsi itirazlara yer verilmemelidir.

8. Sohbet anında sohbetin tatlı akışını kesecek hareketlerden sakınmalı ve hatta soru bile sorulmamalıdır. Sorular daha sonra, sohbet bitince ve ortam müsait olunca sorulmalı, fetvalar veya sorular, soru sorulacak kişinin acele bir işi varsa hasta veya rahatsızsa, yolda ise sorulmamalı. Onun rahat bir ortamda bulunduğu anda sorulmalıdır. Aksi takdirde cevap veren müftî, kafası başka şeyle meşgul olabileceği için yanılabilir, fetvasında isabetli olmayabilir. Ayaküstü fetvalarda, ayaküstü sorularda her zaman yanılma olabileceği düşünülmeli ve bu durumlardan soranın ve sorulanın selameti için kaçınılmalıdır.

9. Zikir ve sohbetlerde oturuş şekli de önemlidir. Mümkünse iki diz üstüne oturulur. Ağrısı ve sızısı olanlar bağdaş kurarak oturabilirler. Ama ne olursa olsun özellikle zikir yapılırken duvara sırt asla dayanmaz. Çünkü bu hal zâkirin hafif hafif sallanmasına manidir. Ağaçların gölgeleri bile soldan sağa, sağdan sola sallanır, gidip gelirler, bu unutulmamalıdır.

10. Sohbette boş, faydasız söz asla konuşulmaz. Mürşid konuşmasını yaparken onun konuşmasını engelleyici konuşmalar, dedikodular asla doğru değildir. Sohbet ve zikirden sonra umumun menfaatine olmayan dünya işlerine hemen anında dönüşler olmamalıdır. Aradan biraz zaman geçmesine dikkat edilmelidir.

11. Zikir ve sohbet biter bitmez, soğuk içecekler değil sıcak olanlar tercih olunmalıdır. Çünkü soğuk içecekler, zikir esnasında müridlerde meydana gelen aşkullâhın sıcaklığını olumsuz yönde etkiler.


Zülcenâheyn diğer yazıları