Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

Yâsir Ailesi (radıyallâhü anhüm)

Yâsir Ailesi (radıyallâhü anhüm)

Yâsir b. Âmir (r.a), müslüman erkekler arasında inancından dolayı “İlk Şehid” rütbesini kazanmıştır.

Aslen Yemenli olup Mekke’ye yerleşmişlerdir.

Hz. Yâsir, Sümeyye adlı bir kadınla evlenmiş ve bu evlilikten Ammar (r.a) doğmuş­tu.

Yâsir ailesi, yani baba Yâsir, anne Sümeyye ve oğul Ammar üç­lüsü, Mekke’de müslümanların sayısının henüz 150’ye ulaşmadığı er­ken bir dönemde İslâm’a girmişlerdir.

Bilindiği gibi câhiliye devri Mekke-şirk toplumunda; soyu, aşire­ti ve çevresi az olan, yoksul ve herhangi bir şekilde zayıf bulunanla­ra hayat hakkı tanınmazdı. Hele hele Yâsir ailesinde olduğu gibi çevresi az kişiler, bir de müslüman olmuşlarsa inkârcılar hemen zulüm ve işkenceye başvururlardı.

Nitekim Yâsir b. Âmir (r.a), müslüman erkekler arasında inan­cından dolayı “İlk Şehid” rütbesini kazanmıştır.

Yâsir’in zevcesi Sümeyye de imanında sebat ettiği için işkenceye uğratılmış, fakat her türlü sıkıntıya göğüs gererek inkârcılara boyun eğmemişti. Bir kadının, hayatını hiçe sayacak de­recede İslâm’a bağlılığı, inkârcıları çileden çıkarmış; Ebû Cehil, bir mızrak darbesi ile O’nu da şehid etmiştir. Böylece müslüman kadın­lardan da inancı uğruna ilk şehid düşen Sümeyye (r.anhâ) olmuştur.

Böylece karı-koca Sümeyye Hatun ile Hz. Yâsir, hicretten önce Mekke’de şehid düşmüşlerdir.

Putperestler, bu sefer de işkenceyi Hz. Ammar üzerinde yoğunlaştırdılar. Bir defasında o kadar işkence ettiler ki: “Putları, hayırla anmadıkça işkenceyi bırakmayacaklarını” kesin bir dil ile ilettiler.

Ammar (r.a), bu insafsız inkârcılardan kurtulabilmek için onların söylemesini istediği şeyi söyleyivermişti.

Bu olaydan sonra ağlayarak Resûlullâh’a varmış, halini O’na arz etmiş, Hz. Peygamber de O’na:

Kalbinde imanın devam ettiği sürece bunda bir sakınca yoktur” demiş, neticede Hz. Ammar’ın üzüntüsünün son hadde vardığı bir sırada şu âyet-i celile nâzil ol­muştur:

Gönlü imanla dolu olduğu halde zor altında olan kimse müstes­na, inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir.(Nahl, 16/106)

İslâm’ın bu ilk döneminde inançları uğrunda her türlü eza ve belaya sabredenler hakkında şu âyet nâzil olmuştur:

Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin, şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.(Nahl, 16/110)

Hz. Ammar, hem Habeşistan’a, hem de Medine’ye hicret edenler­dendir. Medine’ye hicretten sonra İslâm’ın yayılma devirlerini de gö­ren Ammar (r.a), H. 37/M. 657 yılında vefat etmiştir.

(İbn Sa’d, Tabakât, III, 246-264; Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, IX, 387-390)


Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL diğer yazıları