Son Demleri
Yahudi sevgisi nihayet helak etti!
Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Hicretin 9. yılı Şevval ayının sonuna doğru hastalandı. Hastalığı yirmi gece sürdü. Zilkade ayında da öldü.
Peygamberimiz aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ü hastalığı sırasında gider, yoklardı.
Bir gün Abdullah b. Übeyy, Peygamberimiz aleyhisselama “gelsin” diye haber saldı.
Peygamberimiz aleyhisselam, onun öleceği gün yanına vardı. Ölmek üzere olduğunca anlayınca:
“Vallahi,ben seni Yahudileri sevmekten nehy eder dururdum. Yahudi sevgisi nihayet helak etti!” dedi.
Abdullah b. Übeyy:
“Es’ad b. Zürâre onlara kin besledi de kendisine ne yararı oldu ki!
Yâ Rasûlallah! Şimdi, kınama ve azarlama zamanı değil, ölme zamanıdır! Ben seni yanıma beni azarlayasın diye değil, benim için Allah’tan bağışlanmak dileyesin diye çağırttım.
Ölürsem yıkanışımda yanımda bulun, bana gömleğini ver, onun içine de sarılayım.Hem bana, senin tenine değen gömleğini ver! Cenaze namazımı kıl ve benim bağışlanmam için de Allah’a dua et!” dedi.
Öldüğü zaman cenaze namazını Peygamberimiz aleyhisselamın kıldırmasını ve Peygamberimiz aleyhisselamın gömleğine sarılıp kefenlenmesini oğluna da vasiyet etti.
Nihayet ölüm vaki olunca, Peygamberimiz aleyhisselam kalkıp namazgâha gitti. Namazını kıldırmak üzere ileri vardığı sırada,Hz. Ömer, elbisesinden tutup çekti.Önüne varıp dikildi.
Abdullah b. Übeyy’in kötülük yaptığı günleri birer birer sayarak:
“Yâ Rasûlallah! Filan gün şöyle, filan gün şöyle söyleyen Allah düşmanı Abdullah b. Übeyy üzerine mi namaz kılacaksın!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselam gülümsüyordu. Hz. Ömer sözü çoğalttığı ve:
“Bunun namazı senin neyine gerek?
Allah seni münafıklar üzerine,şu adamın üzerine namaz kılmaktan nehy etmedi mi?”dediği zaman, Peygamberimiz aleyhisselam:
“Ben iki şeyden birini tercih etmekte serbest bırakılmış ve ben de tercihimi yapmış bulunuyorum. Bana Yüce Allah tarafından, ‘Onlar için ister mağfiret dile, ister dileme! Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de, Allah onları bağışlamayacaktır’ (Tevbe, 9/80) buyuruldu.”
Ve Rasûlullâh (s.a.s) onun cenaze namazını kıldırdı.
Ancak Cenâb-ı Hakk, aynı sûrenin 84. ayetinde bunu men etmiştir.
“Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84)
Müslümanlar bünyelerinde; kalben, zihnen, söz ve fiilen hastalıklı ruhları barındırsalar da bu gibilerin sonları hep böyle hüsran olmuştur.
Hakk Teâlâ ve Kur’ân-ı Hakîm’i, O’nun güzide Peygamberi ve Sünnet’i, İslâm âlimleri ve kıymetli eserleri yolumuzu aydınlatıyor iken sürekli şüpheli mecralarda dolaşmak, -bir değil, iki değil- kritik dönemlerde, kırılma noktalarında gayri müslimlerle, din aleyhtarları ile hemhal olmak, onların ağzıyla konuşmayı ve onların takdirini kazanmayı marifet saymak ne anlama geliyor dersiniz!
Yunus Emre TOPRAK diğer yazıları
- 17 Eylul 2013 Rahmete Vesile
- 25 Mayıs 2013 Ashâbın Ruhu
- 16 Şubat 2013 Ülfet
- 03 Kasım 2012 Hudeybiye Ruhu
- 11 Ağustos 2012 Âlemlere Rahmet (s.a.s)
- 11 Mart 2012 Mütebessim Çehreli
- 05 Ekim 2011 Yahudi ve Hıristiyanlar Cennete Girecek mi?
- 28 Haziran 2011 Ve Sellimû Teslîmâ
- 12 Ekim 2010 Tatsız, Tuzsuz
- 22 Temmuz 2010 Kur’ân Okuyor muyuz?
- 31 Mart 2010 Pervâneler