Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

Müslümanların Sırlarını İfşa Etmek

Müslümanların Sırlarını İfşa Etmek

Fakat bu esnada ilginç bir hadise meydana geldi.

Peygamber Efendimiz (s.a.s), Hudeybiye Anlaşması’nı açıkça ihlal eden ve bütün iyi niyet çağrılarına rağmen kendisine olumsuz cevap veren Mekkeliler ile yaptığı bu anlaşmayı sona erdirmiş ve Mekke’nin fethi için gerekli hazırlıkları olağanüstü bir gizlilikle sürdürmüştü.

Fakat bu esnada ilginç bir hadise meydana geldi.

Ashabtan Hâtıb b. Ebî Beltea, müşrikler içinde Mekke’de kalan evlâdını ve ailesini tehlikeden haberdar etmek ve güya onları korumak gayesiyle Peygamberimizin bu gizli sefer teşebbüsünü o sırada Mekke’den Medine’ye gelip şimdi Mekke’ye avdet etmekte olan Sâre adlı inkârcı bir muganniye kadına verdiği bir mektupta ifşa ediyordu.

Hz. Peygamber, Cenâb-ı Hakk tarafından vahy ile haberdar edildi. Bunun üzerine Ali, Ammar, Talha, Zübeyr ve Ebû Mersed Hazretlerini kadını takip için gönderdi, onu yakalayıp taşımakta olduğu mektubu geri alacaklardı. Kafile, kadını Peygamberimizin bildirdiği şekilde “Hah” bahçesinde yakaladı, önce inkâr ettiyse de ölümle tehdit edilince, mektubu saçları arasından çıkarıp verdi. Çünkü Peygamberimiz mektubu çıkarıp verirse, serbest bırakılmasını, aksi halde kadının öldürülmesini emretmişti. Kafile, mektubu getirdikten sonra içinde yazılı olanların “Mekke Seferinin, Mekke’li müşriklere duyurulması tarzında malûmat olduğu” anlaşıldı.

Hz. Peygamber, Hâtıb’ı huzuruna çağırıp bunu niçin yaptığını sordu. Hâtıb:

“İslâm’ı kabul edeli beri küfre dönmüş değilim. Ve bugüne kadar hilekârlık da yapmış değilim. Fakat şu anda benim, Kureyş arasında aile ve çocuklarım var. Onlar, orada himayesizdir. Belki bu yaptığım iş sebebiyle onların himayesini sağlamış olurum sanmıştım. Aslında bilmekteyim ki, benim mektubum İslâm’ın gücünü, onların yanında zayıflatacak değildir.” şeklinde cevap verdi.

Hz. Ömer, onu öldürmek için müsâade istediyse de kendisine müsâade verilmedi ve Hâtıb b. Ebî Beltea, Peygamberimiz tarafından affolundu.

Bir rivayete göre Hâtıb, bunu Kureyş’e ideolojik yakınlığı olduğundan değil, oradaki akrabasının himayesi endişesinden yaptığını, yoksa müslümanlığından zerre kadar endişe edilmemesi icap ettiğini söyleyince Efendimiz Hazretleri:

“Hâtıb kendisini güzel savundu” buyurmuşlardı. (Taberî, III, 113 vd; İbnü’l-Esîr, II, 242; Tecrîd Terc., X, 296)

Kur’ân-ı Kerîm’de Mümtehine Sûresinde bu olay şöyle bildirilir. Cenâb-ı Hakk buyurur ki:

“Ey îman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin. Kendileriyle aranızdaki sevgi yüzünden onlara Peygamber’in maksadını ulaştırırsınız değil mi? Hâlbuki onlar, Hakk’tan size gelene küfretmişlerdir. Peygamberi de, sizi de Rabbiniz olan Allah’a iman ediyorsunuz diye yurtlarınızdan çıkarıyordu onlar. Eğer siz, benim yolumda savaşmak, benim rızamı aramak için çıkmışsanız bunu yapmazsınız. Onlara, hâlâ muhabbet mi gizleyeceksiniz? Hâlbuki ben, sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim. İçinizden kim bunu yaparsa muhakkak ki, yolun ta ortasından sapmış olur.”(Mümtehine, 60/1. Aynı olayla ilgili olarak bk. Mümtehine, 60/2-4)


Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL diğer yazıları