Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

Peygamberimizin Duygusal Anları

Peygamberimizin Duygusal Anları

Resûl-i Ekrem’in huzuruna gelmiştim...

 Peygamber Efendimiz (s.a.s), Yüce Allah’ın en sevgili kuluydu, pek kıymetli bir elçisiydi. Beşeri yönüyle ümmeti için üsve-i hasene/en güzel örnek olan Efendimiz (a.s); gerek kendi hayatında, gerekse insani münasebetlerde zaman zaman hüzünlü ve duygusal anlar yaşamıştır.

Hz. Peygamber’i namaz kılarken gören bir sahâbi, izlenimle­rini şöyle anlatıyor:

“Resûl-i Ekrem’in huzuruna gelmiştim. Bu esnada namaz kılı­yordu. Üzerinde sanki bir ağlama hâli vardı. Bu durum, o kadar belirgindi ki, kendisinden çıkan ses, ateş üzerine konmuş kayna­yan çömleğin kaynamasından hâsıl olan seda gibiydi.” (Tirmizî, 53; H. M. Raif Efendi, Muhtasar-ı Şemâil-i Şerîf Tercemesi, s.221; Hüsameddin Nakşibendî, Şerh-i Nakşî, 257.)

Bundan anlaşıldığına göre Peygamber Efendimiz, kullukta kemâl-i huşu sahibiydi. Her iki cihanın sevgilisi ve şefaatçisi kılındı­ğı halde, Allah (c.c.) korkusu ve O’na olan şevkinden, kalbi, gale­yan halinde bulunuyordu.

Abdullah b. Mes’ud Hazretleri ise, Kur’ân okurken Peygamber Efendimiz’in gözlerinin yaşardığını söylüyor. Olay şöyle:

“Bir gün Hz. Peygamber, benden biraz Kur’ân okumamı istedi, Ben:

‘Yâ Resûlellâh, Kur’ân size vahyolunduğu halde ben huzurunuzda nasıl okuyayım?’ dediğimde,

‘Ben, Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi severim’ buyurdu.

Bunun üzerine ben de Resûl-i Ekrem’in emrine uyarak Nisâ Sûresi’ni okumaya başladım... “...Her ümmete bir şâhid getirdiğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz vakit durumları nasıl ola­cak?” (Nisâ, 4/41) âyetine gelince, mübarek gözlerinden yaş aktığını gördüm.” (Tirmizî, 54; Raif Efendi, a.g.e., s.222; Şerh-i Nakşî, 257)

Ölüm olayları karşısındaki tavrını ve bu konudaki ağlamasını da şöyle nakledebiliriz:

İbn Abbas Hazretleri şöyle anlatır:

“Resûl-i Ekrem Hazretleri, bir kız çocuğunu kucağına aldı, bir saat kadar böyle kaldı ve kız çocuğu, ruhunu Hakk’a teslim etti. Bu sırada Ümmü Eymen yüksek sesle ağlamaya başladı. Hz. Pey­gamber, feryad ederek ağlamaktan onu engelleyince “Ben seni ağ­larken görmedim mi ya Resûlellâh! Zaman zaman siz de ağlamı­yor musunuz?” dedi. Bu esnada Peygamberimiz şu cevabı verdi: “Ey Ümmü Eymen, benim ağlayışım sabırsızlıktan kaynaklanan feryâd-ü figan tarzında değildir. Ben, merhametimden ağlarım. Şüphesiz mü’min her durumda hayr ister, hayr üzeredir. Ruhun kabzolunuşu, onun için bir hayırdır, bu yüzden Allah’a hamd eder.” (Raif Efendi, a.g.e., s.224.)

Şârih, bu konuda şu açıklamayı getiriyor:

“Peygamberimiz demek istiyor ki: “Ey Ümmü Eymen, sen ölü­ye ağlıyorsun, hâlbuki ölü, durumundan memnundur. Durumun­dan memnun olana ağlanır mı?” (Aynı kaynak)

Hz. Âişe naklediyor:

“Peygamberimiz’in sütkardeşi Osman b. Maz’un Hazretleri öl­müştü. Peygamberimiz gelerek sütkardeşini iki gözü arasından öptü. Bu sırada gözlerinden yaşlar dökülüyordu.” (Aynı kaynak)

Enes b. Mâlik (r.a.) naklediyor:

“Peygamberimiz’in kızı Ümmü Gülsüm’ün cenazesinde bulun­muştuk. Resûl-i Ekrem, kabrin bir yanına oturmuş ağlıyordu.” (Raif Efendi, a.g.e., s.225)

Bu konuda son bir nakilde bulunalım:

Peygamberimizin Mısır’lı Hz. Mâriye’den doğma bir oğlu var­dı. Peygamberimiz, onu çok sevmiş ve yaşadığı sürece babalık şef­katini göstermişti. Yavrucak yaklaşık 18 aylık olunca hastalandı. Hastalığı hızla ağırlaştı. Bu esnada Peygamberimiz, oğlunu kuca­ğına almış ve onu son defa bağrına basıp öpmüştü ve merhamet dolu gözyaşlarını tutamayarak “Allah’ın takdiri karşısında elden ne gelir ey İbrahim!” demişti. Nihayet yavrucak, ruhunu teslim et­mişti ki, Peygamber Efendimiz gözleri yaşlı şöyle diyordu:

“Göz yaşarır, kalb mahzun olur. Biz Allah’ın rızasına uygun olmayan bir söz söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ölümün sebebiyle derin bir üzüntü içindeyiz... Bu, Allah (c.c.)’ın bir emri olmasaydı, vade dolmuş bulunmasaydı, sonra gelenler öncekilere kavuşmaya­cak olsaydı, senin ölümüne daha çok üzülürdük oğlum!”

Gözyaşlarını gören ashâb, Peygamberimize, “bunun kendileri­ne yasaklanmış olduğunu” hatırlatınca da şöyle buyurdular:

“Ben üzülmeyi yasaklamış değilim, bağıra-çağıra feryâd ede­rek, dövünerek ağlamayı yasakladım. Bende gördüğünüz gözyaşları kalpteki sevgi ve acımanın eseridir...”

İbrahim’in naşı, mezarlığa götürüldü. Peygamberimiz nama­zını kıldı, kabre defnolundu. Sonra üzerine su döküldü, ayrıca bi­linmesi için bir nişan konuldu. (Bk. Müslim, Fedâil/62-63)


Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL diğer yazıları