Yalçın ALBAYRAK

Toplanmak İçin Dağılmak Lazım!

Toplanmak İçin Dağılmak Lazım!

Vasıl olmaz kimse hakka cümleden dur olmadan Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür nur olmadan

Birbirinin zıddıdır dağılmak ve toplanmak. Biri var olan, elde olan ne varsa tasarrufunun, kullanımının veya sahipliğinin tamamen kaybedilmesi manasına gelir. Diğeri ise hâkimi olunmayan, tasarrufuna, sahipliğine muktedir olmadığımız şeylerin bu sahipliğine ulaşmamız durumudur.

Vasıl olmaz kimse hakka cümleden dur olmadan

Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür nur olmadan

 

Şemsettin Sivasi’nin (k.s) söylediği bu kısa beyitte ilk mısrada talibin var olan, sahip olduğu cümle varlığın elinden çıkması gerektiği beyan buyruluyor. Talibin sevdiği maddi veya manevi ne var ise bunların (elden gitmese de) sevgisinin gönülden gitmesi gerektiği ifade ediliyor.  İnsanın, dünyada gelişme çağı ve gençlik yıllarının ortalarında, yani yaşı 18-20 oluncaya kadar bazı hevesler ve istekler, tul-i emeller sahibi olabiliyor. Dünyanın süslü çekiciliği onu kendine cezbedebiliyor. Gönlüne dolan bu dünya veya ahiret sevgisi ya da benlik sevgisi gönlünde hayat bulabiliyor. Ve onula Rabbi arasında adeta bir perde olabiliyor. Fakat yaş kemale doğru geldikçe, hayat denizinde yol aldıkça, maddi lezzetlerin ve maddi kazançların (kesplerin) tekrar tekrar yaşanması ve sonunda bitmesi bir doygunluk hissi oluşturabiliyor.

İşte o zaman insan başını iki elinin arasına alıp; “Ben nerden gelip nereye gidiyorum? Benim sonumda bu biten şeyler gibi mi olacak?” sorusunu adeta ruhuna, özüne yöneltiyor. İşte bu duruma gelen insan; bu sefer bitmeyen, tükenmeyen, hiç eksilmeyen Rabbine doğru yaklaşmaya, onu tanımaya ve Onu istemeye başlıyor.

Fakat sorun şu ki gönül bu ana gelinceye kadar birçok hevâ ve hevesle dolmuş, kaynayan bir kazan gibi düşünceler, istekler, arzular deryasına dönmüş. Peki, ne yapmak lazımdır?

Lazım gelen şey içerde ne varsa dağıtmaktır! Nefsinin sevdiği ne varsa onlardan infak etmektir. Hz. Peygamberimizin (s.a.s) buyurduğu gibi; “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” [Âli İmrân, 3/92]

İşte bu dağıtma sürecini kişi kendisi yapabilir mi? Elbette kısmî olarak yapabilse de kâmil manada yapmaya gücü yetiremeyecektir. Zira manevi âlem (gönül âlemi) tecrübe ister. Bu yolu bilen birini ister. Ancak böyle bir kişi ile -ne var ise dağıtılır- bu masiva... Gönülden çıkarılır. Bu çıkarma sürecine tasavvufta “Nefy etmek” denilmiştir. Kişi sevdiklerinden (nefsani isteklerinden) bu süreçle kurtulur ve kime kavuşur bilir misiniz? Tabi ki Rabbu’l- Âlemine (c.c) kavuşur. Kudret sahibi, ilim - hikmet sahibi, sevgini gerçek sahibine ulaşır.

Kalbimizde ne varsa sildik.  Çer-çöpten, kısaca masivadan arındırdığımız evimizde tek çöp kalmayıncaya kadar çaba gösterdik. Peki, bu ev boş mu kalacak? Tabi ki hayır... İşte toplanma süreci başlıyor. Ancak sevgilinin, yani Cenab-ı Allah’ın (c.c) sevdiği şeyler o gönülde toplanmaya başlayacaktır. Ayetler ve hadislerin bize emrettiği güzellikleri hayatımıza davet ederek evimizi (ruhumuzu) şenlendireceğiz. İşte bu sürece âlimlerimiz “isbat etmek” demişlerdir. Yani onun varlığını özümüze, içimize, benliğimize, nefsimize, ruhumuza, ...vs. kabul ettirme ve kabul etme diyebiliriz.

 

Günlük yaptığımız tesbihatta Kelime-i Tevhidi söylerken önce “Lailahe” derken gönlümüzden ne varsa terk edip sağ tarafımıza atıyoruz. Adeta gönlümüzü boşaltıyoruz. Yani nefyediyoruz, terk ediyoruz.

Sonra “İllallah” diyerek kalbimize doğru isbat ediyoruz, kabul ediyoruz. Bu Kelime-i Tayyibeyi ne kadar çok söylersek o kadar çok Cenab-ı Allah’ı (cc) içimize, evimize, gönül âlemimize davet etmiş oluyoruz.

Buyurulduğu gibi Lâ ilâhe illallâh benim kalemdir. Bunu söyleyen kimse bu kaleye girer. Bu kaleye giren kimse de azabımdan kurtulur.”[Ebû Nuaym, Hilye, 3, 224; Deylemî, Firdevsü'l-Ahbâr, Hadis no: 4458; Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, Hadis no: 6048; Süyûtî., ed-Dürrü'l-Mensûr, 4, 293] hadisi şerifinin mucibi ile amel etmiş oluyoruz.

İşte Kenzdenilen gerçek hazine budur. Gönlün pür-nûr olması, içindekilerden kurtulmasıyla olduğu gibi gerçek, hazineye gidenlerin amelide, günlük tesbihatı yapmak ve bunun dışında kalan zamanımızda da dilimizin sürekli Kelime-i Tevhid ile ıslak olması değil midir?

Alah’ın (c.c) selamı üzerinize olsun.

 

Not: Yazının başlığı, Kasım 2017 ayı içinde Kozaklı’da bir araya geldiğimiz hafta sonunda, Kıymetli Hocamız Abdullah Demircioğlu tarafından, ayrılmamız esnasında söylemiş olduğu bir sözdü. Bu söze atfen yazının başlığı oldu.


Yalçın ALBAYRAK diğer yazıları