Yalçın ALBAYRAK

Tohumu Ektik, Çıkmazsa Toprak Utansın!

Tohumu Ektik, Çıkmazsa Toprak Utansın!

Harâbât ehlini hor görme zâkir, defineye mâlik viraneler var.

Terbiye, bir nevi herhangi bir şeyi kademe kademe, zamanla kemâline eriştirmektir. Kişide bulunan, istenmeyen kötü hasletleri huyları ondan ayırmak, yok etmek, tekrar etmesinin önüne geçmektir.

Müslüman teslim olan kişidir. Rabbine ve emirlerine teslim olur. Ancak nefs, şeytan ve şeytanın avaneleri onu yalnız bırakmazlar ki teslimiyetinde daim dursun, kaim olsun. Teslim olduğu Allah’ın (c.c) kurallarına muhalefet için elinden ne gelirse yapar her iki düşman da…

Namazını kıldırmamaya veya hızlı hızlı kıldırmaya, orucunda gevşek davranmasına, zekâtı verse de istemeye istemeye vermesi gibi daha birçok oyunlar ederler insana.

İşte Cenab-ı Allah’ın (c.c) istediği, emrettiği güzellikleri layıkıyla yerine getirebilmesi için mü’minin manen terbiye görmesi, ibadetlerin inceliklerine riayet edebilmesi elzemdir. Yoksa namaz kılarken türlü düşüncelerle aklını çeler şeytan aleyhilla‘ne.

Meczuplardan biri camiye girer. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer, dolanır ve hızla çıkar gider. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan. Nihayet biter namaz. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile. İmama kadar ulaşır sesler. İmam yaklaşır bu zatın yanına ve der ki:

- Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?

Bunu duyan meczup melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar:

- Âdetiniz böyle değil mi?

- Ne âdeti? der Hoca. Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra. Der ki meczup bu kez:

- Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim.

“Harâbât ehlini hor görme zâkir, defineye mâlik viraneler var.”

Manevi terbiye bir kâmilin eşliğinde yapılır. Niye yapılır? Kişinin ibadette ve yaşayışta işin özüne vakıf olması için. Manen terbiye alınca ne olur kişide? O vakit insan her şeye hakikat nazarıyla bakar. Namaza durduğunda, Rabbinin huzuruna çıktığını anlar. Oruç tutuğunda, nefsinin heva ve isteklerini dahi iyi görebilir. Her amelinin, fiilinin özüne vakıf olur insan.

Peki, bu terbiyeyi nasıl yaparlar? Öncelikle kalbini ilahi nurlarla yıkanması için her terbiyeciler kendi usulünce evrad okutup, tesbih verirler o kişiye. Ki Cenab-ı Allah’ı (c.c) ansın da kalbi ona yaklaşsın. Öyle ya ayrık otlarını bahçeden temizlesen de kökü topraktadır.  Üstten kes kes yine çıkar. Kaplar bütün bahçeyi. Kökünden çıkarmak gerek ki bahçe temizlensin.

Bunun için evradla ibadetle meşgul edilir. Böylece bol bol sulanır kişinin gönül bahçesi.  Ama şunu göz ardı etmemek gerekir. Altın değerli olduğu gibi sahtesi de çoktur. Elinde ibrikle gezen, ama ibriği boş olan sahte bahçıvanlar olduğunu da unutmamak gerekir.

Ardında bazı imtihanlara tabi tutarlarmış o kişileri. Ki kemâli artsın sağlamlansın. Marangozlar dağdan kesilen ağaçtan hemen masa, sandalye yapmazlarmış. Neden? Çünkü ağaçta su var. Önce kestikleri ağacı marangozhanenin bir köşesinde bekletirlermiş kurusun diye. Ağacına göre suyu çıkana kadar. Suyu çıkmadan eşya yapsa bir süre sonra yamulur, eğrilirmiş o eşya.

Bunun gibi manevi eğitim alan kişiyi tesbihle meşgul edip bekletirlermiş ki içinden dünya suyu(sevgisi) çıksın. Sonra ona bazı görevler verirlermiş,  imtihana tutarlarmış kemali artısın diye. 

Celal ve cemal ile terbiyeye tutarlarmış kişiyi. Eğer dayanıklı ise celal ile terbiye ederlermiş. “Celal ile terbiye dervişin kemaline sebeptir” demiştir erenler. Eğer yumuşak, naif yaradılışlı ise cemal ile terbiye ederlermiş. Bu eğitim toprağa atılan bir tohum mesabesinde ola ki tohum topraktan çıksın baş versin büyüsün gelişsin.

Efendi Hazretleri bir sohbetinde, “Tohumu ektik. Çıkmazsa toprak utansın!” [Abdullah Demircioğlu, Şifai Sohbetler]demişlerdi.

Bir manevi yolcu haber göndermiş yol göstericisine: “Ben yol alamıyorum, olamıyorum. Benim için dua etsin” diye. Cevabı şöyle almış: “Meyve ne bilir olup olmadığını, onu ancak bahçıvan bilir.”

Bunun gibi yeise kapılmadan, usulü bozmadan, sağa sola takılmadan çalışmak gerek.

Yunus Emre hazretlerinin dediği gibi;

Derviş bağrı taş gerek

Gözü dolu yaş gerek

Koyundan yavaş gerek

Sen derviş olamazsın.

 

Olmak için varlığından boşal ki seni doldursunlar. Neyle doldururlar? Hakk ile. Neyle oldururlar? Çile ile, imtihan ile. Beş vakit namaz kılmadan, Cumaya gitmeden olmadığı gibi, her gün kendini bir köşeye çekmeden, haftada bir zikrullaha gitmeden olur mu? Suya sabuna dokunmadan temizlik olur mu? Sabunu (tesbihi) ele sür, suyu (feyzi) üzerine dök ki elin (kalbin) temizlensin.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) hadis-i şerifinde şöyle buyurmuşlar:

“Temizlik imandandır.” [Müslim, Taharet/1; Darimî, Vudû/2; Müsned, 5/342,344; Aclunî, Keşfu'l-Hafâ/291]

Vesselam.


Yalçın ALBAYRAK diğer yazıları