Edebali KARABIYIK

Muhabbet Yükünün Kervanı: Surre Alayı

Muhabbet Yükünün Kervanı: Surre Alayı

Asırlarca yapılan surre alayları bu satırlara sığmayacak derecede eşsiz hatıralar barındırmaktadır.

“Surre”kelimesi “para kesesi, para çıkını” gibi manalar ihtiva eder. “Surre alayı” ise, Hac zamanında İslâm devletinin padişâhı tarafından, Mekke ve Medine’deki fakir ve muhtaçlara dağıtılması maksadıyla “Feraşet çantası” adı verilen çantalara konulan paralar ve özel hediyelerin yanında Kâbe örtüsünü ve kutsal yerlerin bakımını ve temizliğini yapacak kişileri de götüren bir tür yardım kervanına verilen isimdir. Bu kervana “Surre-i Hümâyûn” dendiği gibi “Mahmil-i Hümâyun” da denir.

Tarihi sürece baktığımızda, Mekke ve Medine’ye “Surre” gönderilmesi geleneği Abbasîler zamanında başlamış, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar devam etmiştir. Surre gönderilmesi, Abbasî halifesi el-Muktedir Billâh zamanında Hicrî 311 (M.923-924) senesinde âdet olmuştur. Devlet-i Âl-i Osman’a gelinceye kadar Hicaz’a gönderilen yardım miktarı hiçbir devlet zamanında Osmanlılar’ın yaptığına yaklaşmamıştır. Osmanlılar’da ilk surre gönderen Çelebi Mehmed’dir. Bu dönemde iki defa surre gönderilmiştir. Surre-i Hümâyun’un her yıl muntazam gönderilme âdeti ise Yavuz Sultan Selim zamanında başlamıştır. Surre-i Hümâyun, karadan gönderildiği dönemlerde Recep ayının 12. günü merasimle İstanbul’dan yola çıkardı. Denizden gönderildiği zamanlarda ise yolun kısalması dolayısıyla Şaban’ın 15’inde gönderilmeye başlanmıştır.

 

Muhteşem Teşrifat

Surre-i Hümâyun’un İstanbul’dan Harameyn’e uğurlanması, devlet erkânı ve İstanbul halkı tarafından asırlarca büyük bir titizlik ve alâkâ ile yapılırdı. “Surre merâsimi” ve devamındaki geçit resmi,  tatbik edilen 21 pârelik top atışıyla sürdürülen ihtişamlı bir törenle olurdu. İstanbul’dan yola çıkan alay, Anadolu’nun birçok şehrinden geçtikten sonra Şam-Kudüs-Mekke güzergâhında 54 yerde konaklayarak nihayet Mekke-i Mükerreme’ye varırdı. Elbette ki hacıların ve Surre alayının geçtiği bu güzergâhtaki yolların, geçitlerin, köprülerin sağlam olması, konaklama hizmetlerinin ve güvenlik tedbirlerinin düzgün olması gibi hususlarda azami itina göstermeleri için eyalet paşalarına, sancak beylerine, kadılara ve sair görevlilere sıkı talimatlar verilirdi. (İbrahim Ateş, “Osmanlılar Zamanında Mekke ve Medine’ye Gönderilen Para ve Hediyeler”)

Mahmil Mekke’ye ulaşınca sevinç çığlıklarıyla selâmlanır, muhteşem bir merâsimle halkın kalabalık olduğu sokaklarda gezdirilir, sonra da tahsis edilen yere konmak üzere hacılarla birlikte önce Arafat’ı akabinde de Müzdelife ve Mina’yı ziyaret ederdi. Kurban Bayramı günü Mekke Emiri, merasim eşliğinde Surre-i Hümâyun’u ziyarete gelirdi. Bu merasime Mehter de eşlik eder, padişâhın mektubu olan “nâme-i hümâyun” törenle Mekke Emiri’ne teslim edilirdi. Mektup Türkçe ve Arapça olarak okunduktan sonra protokol, askerler ve halk Osmanlı Sultanına dua ederdi. Duanın ardından padişâhın gönderdiği elbiseler, Mekke Emiri, seyyidler, şerifler ve diğer ileri gelenlere giydirilirdi. Son olarak da surreler ve kimlere verileceğinin yazılı olduğu “surre defterleri” ilgili eşhasa teslim edilirdi.

Mahmil-i Hümâyun’la birlikte Harameyn’e gönderilen hediyelerin içerisinde şüphesiz en kıymetlisi ipekten mamül, üzerine sırmalarla ayetler işlenen, bir köşesine de gönderen padişâhın ismi yazılan Kâbe örtüsüydü. “Kisve-i Şerif” de denilen Kâbe örtüsü, bayramın birinci günü tanınmış âlimlerin teşrifiyle yenisiyle değiştirilir ve “Surre Emini”ne teslim edilirdi. Örtü, büyük bir hürmet ve edeple İstanbul’a getirilir, ilk önce Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesinde halkın ziyaretine sunulurdu. Sonra ulemâ, meşâyih ve devlet erkânının katıldığı bir törenle, tekbirler ve dualar eşliğinde Topkapı Sarayı’na getirilir, diğer kutsal emanetlerle birlikte Hırka-i Saadet Dairesi’nde saklanırdı. (İsmail Çolak, “Sevgi Alayı: Surre-i Hümayun”)

Durdurulan medeniyetimizin numûne-i imtisali olan bu muhteşem geleneğimizi muhtasaran arz etmeye çalıştık. Tabii ki asırlarca yapılan surre alayları bu satırlara sığmayacak derecede eşsiz hatıralar barındırmaktadır. Gönül isterdi ki bugün de aynı ihtişamıyla ve adet olduğu üzere surre alayları düzenlensin. Fakat ne çare ki, unutturulan ve unutulan birçok şiarımız gibi bu da yalnız hayali hoş günlerde kaldı…   

                 


Edebali KARABIYIK diğer yazıları