Mizan

Kem Alet İle Kemâlât Olmaz

Kem Alet İle Kemâlât Olmaz

“Şüphesiz o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”(Hicr, 9)

Kur’ân mealini okuyarak elbette kendi ilmî çerçevemiz dâhilinde ondan istifade ederiz. İslam’ın inanç esaslarına dair hususlar, Rabbimizin (c.c) emir ve yasakları, hakikate yönlendiren geçmiş ümmetler hakkında ibretlik kıssalar... Bunlar hayatımıza yön verecek, bizleri dalalete düşmekten muhafaza edecek çok önemli bilgilerdir.

Fakat Kur’ân’dan hüküm çıkarabilmek, ince meselelerde son noktayı koyabilmek ve onu kemaliyle anlayabilmek için güzel bir niyet, azami bir gayret, ciddi ve usulüne uygun çalışmak ile ancak mümkün olabilir. Ayrıca hatalara düşmemek için de bazı alet ilimlerini bilmek gerekir. Bunlara örnek verecek olursak:

- Arapça gramerini ve edebî inceliklerini bilmek…

- Muhkem (kesin), mensuh (hükmü kaldırılmış) ayetleri bilmek.

- Sebebi nüzulü (ayetlerin iniş sebeplerini) bilmek…

- Ayet indikten sonra Peygamber Efendimizin (s.a.s) ve Sahabenin (r.a. ecmain) verdikleri tepkileri bilmek.

- Ayet ile ilgili hadisi şerifleri bilmek.

- Bu bahsedilen Kur’ân’ı anlamada yardımcı olacak haberlerin ilim ifade etme derecelerini bilmek.

- Usul ilmini bilmek… (Zahiren çelişir durumda görünen dini haberlerde, her haberin hakkını vererek arasındaki hükmü bulabilmek)

Oysaki bu ilimleri öğrenmek, talibin ömrünün ciddi bir bölümünü bu uğurda sarf etmesiyle ancak mümkün olabilir.

İlim bazen apaçık görünür. Bu talipleri için âdeta hazır ve zahmetsiz elde edilen bir kârlı bir ticaret gibidir. Ama bazen de ilim, güneşin bulutlar arkasında gizlendiği gibi nazlanır. Onu elde edebilmek için çok çalışılması gerekir.

Kur’ân içinde pek çok hakikati bulundurur. Eğer ki Kur’ân’da her şey ayrıntıları ile beraber apaçık izah edilseydi, buna kütüphaneler bile yetmeyecekti.

Yukarıda bahsedilen alet ilimlerine hiç ehemmiyet verilmeden Kur’ân’ı layıkıyla öğrendiğini sanmak beyhude, hatta cehaletten öte bir iddiadır. Daha da ötesinde tehlikeli bir iştir. Çünkü ayetlere yanlış manalar verilerek hidayetten uzaklaşabilmek de söz konusudur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Birçok kimse kendi nefsinin isteklerine Kur’ân adı vererek dalalete düşmüştür. Alet ilimleri olmazsa eğer, Kuran ifade ettiği manalardan koparılarak geniş bir yorum imkânı ortaya çıkacak ve böylelikle art niyetliler için bulunmaz bir fırsat ortaya çıkacaktır. Münafıkların aslında şu an ki en güncel çalışmaları bunlardır. “Ben Kur’ân’a karşıyım” deseydi, hangi münafık itibar görürdü?

İlim sahibi olmak hakkı itiraftan ibarettir. Niyetler bozuk olunca en güzel değerlerler bile nefse uydurulabilir. İşte Kur’ân’ı anlamamızı sağlayan bu alet ilimleri, böylelerinin önündeki engeldir. Yoksa Kur’ân, kalplerinde hastalık bulunanlar için içeriği boşaltılmış, istediği yöne çekilebilecek sıradan bir metin olarak görülecektir.

Rabbim şerlerinden Ümmet-i Muhammed’i muhafaza buyursun. Duamız ve yakarışımız her cihetten kuşatılmış İslam ümmetinin artık felaha kavuşması içindir. Ve bu münafıklar emellerine asla ulaşamayacaklardır…

“Şüphesiz o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”(Hicr, 9)


Mizan diğer yazıları