Prof. Dr. Mustafa TATÇI

Yola Düşüp Dosta Gitmek /3

Yola Düşüp Dosta Gitmek /3

Âşıkların gönlü gözü ma´şukın isteyü gider Ayruk suretde ne kalır kim kılısar zühd ü taat

Kendiliğinden geçeni doğan eder mâşûk anı

Ördek ü kekliğe salar sürü edüben tutmağa

(Sevgili, kendi benliğinden geçen âşık saliki doğan kuşu gibi eğiterek ve kabiliyetini artırarak alıcı/avcı hâline getirir. Sonra da sürü haline getirip avlamak için ördek ve kekliklerin üzerine salar.)

 

Kendiliğinden geçmek, kendinden geçmek, yokluğa ulaşmak, nefsini (benliğini) yitirmek demektir. Burada benliğinin emrinden kurtulan salikin vecd (kendinden geçme) halini ifade eder.

Maşuk, sevilendir, mürşid-i hakikidir.

Doğan kuşu, eğitilebilen, sahibinin emrine muti, keskin bakışlı, leş yemeyen, gece görüşü olan alıcı/avcı bir kuştur. Keklik, güvercin, ördek ve tavşan avında kullanılan bu kuş, avını ya yakalar sahibini bekler veya sürünün istikametini değiştirip avcının üzerine getirir. Âşık salik (mana yolcusu) bu sıfat ve özellikleriyle doğan kuşuna benzer.

Beyitte anılan ördek ve keklik, avlanan kuşlardır. Sâlikin keşfetmesi, anlaması gereken eşyanın hikmetlerinden, temyiz gücüne ulaşmasından, ledünni bilgilerden kinaye birer istiaredir.

Sözün özü, terbiye edilerek vecde ulaşan âşık salik, maşuku tarafından öyle bir hale ulaştırılır ki, tıpkı doğan kuşu gibi hikmet ve ledün avına çıkar. Her bir tecelliye hiç yanılmadan Hakk ile Hakk gözüyle bakar ve o tecelliyi hikmeti üzere algılar. Artık o salikin gözünden bakan Hakk, kulağından işiten Hakk ve ayağından yürüyen Hakk olur.

 

Âşık mı diyem ben ana Tanrı´nın uçmağın seve

Uçmak dahı tuzak imiş mü´min canların tutmağa

(Tanrı´nın cennetini sevene ben âşık mı derim! Cennet bile müminlerin canlarını tutan, avlayan/asıl amaca yönelmekten alıkoyan/bir tuzakmış.)

 

Beyitte geçen “uçmak” kelimesi cennet demektir. Mutasavvıfların anlayışa göre cennet, sûrî ve irfanî olmak üzere iki kısımda değerlendirilmektedir. Zira hiçbir şey yoktur ki onun bir de iç yüzü olmasın. Şu halde cennet kavramının da bir zâhirî bir de bâtınî yönü vardır. Nitekim Yunus, divanındaki bazı şiirlerinde âşıkların cennet gayesiyle ibadet etmememsi gerektiğini kendilerine, Sekiz uçmak (cennet) arz olunsa, yetmiş bin huri verilse aldanmayacaklarını belirtirken ibadet ve taatle elde edilecek makamları kasdeder.

 

Âşıkların gönlü gözü ma´şukın isteyü gider

Ayruk suretde ne kalır kim kılısar zühd ü taat

 

Yedi Tamu dedikleri katlanmaya bir ahıma

Sekiz uçmak eğlemeye bunda niye eğleneyin

 

Cennet ve makam arzusu zühd makamıdır, irfan makamı değil. Âşıkları zühd makamında oyalanmaz. Aşka ulaşıp masiva hükmünde olan cennet arzusunu da gönüllerinde yakarlar. Bir beyitte Yunus şöyle diyor:

Zahidin zühdiyile cennet makamı olur

Masivanın küllisi zindanıdır âşıkların

 

Hâlbuki âşıklar ne uçmakta ne tamuda konaklarlar! Onun kuşa benzeye canı âşık ve irfan kanatlarıyla Hakk´a hakikate, varlığın aslına doğru uçar.

Burada, dilimizdeki cennet anlamına gelen uçmak kelimesiyle, âşık salikin mücahede ile masivadan kurtulan ve bir kuşa benzeyen canı arasındaki alakaya da dikkat etmek gerekir. Böyle bir Hakk yolcusunun hedefi gerçek dosta ulaşmaktır. Nitekim şöyle demektedir:

 

Cennet cennet dedikleri bir ev ile birkaç huri

İsteyene vergil anı bana seni gerek seni

 

Aşkın ile mest olanı derdini he dem bulanı

Visalin nişanın alalı cennetlere kalımazam

 

Yunus´un “uçmak dahi tuzak imiş mümin canların tutmağa” mısraında geçen tutmak ve tuzak kelimelerinden, aşının canının kuşa, cennetin de içine yem konulan tuzağa benzetildiğini anlıyoruz. Daha önce de ima ettiğimiz gibi, cennet gerçek âşıklarını gayesi olmayıp, gör-geç makamında uğradıkları cemali tecellilerden ibarettir. Cennet kademeleri ve bu kademelerdeki ikramlar, güzellikler esasen insana birer imtihan aracıdır. İnsanın gayesi cennet-i sûrî değil, belki cennet-i irfanî olmalıdır. Cennet-i irfanî ise, nefsi terbiye ederek elde edebileceğimiz hakikatlerdir. Niyazi Mısrî bu makamda ne güzel söyler:

 

Bugünki cennet-i irfana dâhil olsalar uşşak

Yarınki va´d olan huri veya gılmânı neylerler

 

Sözün özü, insan hiçbir durakta oyalanmamalı, gayesi “kendini bilmek, Hakk´a dönmek” olmalıdır.


Prof. Dr. Mustafa TATÇI diğer yazıları