Prof. Dr. Mustafa TATÇI

Niyâzî-i Mısrî’nin, Kardeşi Ahmed Efendi’ye Mektubu

Niyâzî-i Mısrî’nin, Kardeşi Ahmed Efendi’ye Mektubu

Benim cânım, ne hâl ve ne âlemdesin?

Büyük Türk Mutasavvıfı Hz. Mısrî (ö.1694) kardeşi Ahmed Efendi’ye Limni’den bir mektup göndermiştir. Bir hak ve hakikat ehli olan Mısrî’nin halen tazeliğini koruyan bu mektubu fevkalade manidârdır.

İnsan bu dünyaya niçin gönderilmiştir?

Ahmed Efendi’nin şahsında sorulan bu soru zihnimizde bir bomba gibi infilak etmektedir. Kütüphanelerimizde pek çok yazma nüshası bulunan bu mektubun çeviri metnini aşağıda veriyoruz:

“Gözüm nûru kardeşim Ahmed Efendi,

Binlerce özlemle selâmlar ve hayır duâlardan sonra bildirmek ve anlatmak istediğim şey şudur:

Benim cânım, ne hâl ve ne âlemdesin?

Yani demek isterim ki, insan dünyada oldukça dert ve elemden kurtulamaz. Sen, o dert ve elemden cezâ ve korku da mısın; yoksa sabr-ı cemîlde misin? Yahut dert içinde dermânı gece karanlığında gün bulanlar gibi sen de günü buldun mu? Hasta gönlün sağ; yediğin yürekte yağ olup her dağ üstü bâğ oldu mu?

Kardeşim,

Nefsini bildin mi, Rabbini buldun mu? Bunun alâmeti vardır.

Yetmiş iki millete bir göz ile bakabiliyor musun?

Bütün yaratılmışlar hepsi bir ağızdan bağrışıp “fe eynemâ tuvellû fe semme vechullah / Nereye dönerseniz Allâh'ın veçhi/zâtı oradadır.” [Bakara/115]) zâhir oldu mu?

Cemâlini hangi yüzden göreyim diyen gönüller bilmelidir ki, kırık aynalar gibi pâre pâre gerek.

Kardeşim,

Bu arsaya bî-nişân ve lâ-mekân illerinden kudret yularıyla yedilerek çıka geldin. Gözünü açıp kendini bir ulu hengâme içinde buldun. Buradaki çokluğa aldanıp, hakikatin izini kaybetme. Bu dernek çabucak dağılır; yabanda kalırsın. İzini izleyerek geldiğin kapıyı bul. Yokluk yolunda bî-nişân ve lâ-mekân illerine -ki, vatan-ı aslîdir- ulaşa gör ki, “Hubbü'l-vatan mine'l-imân / Vatan sevgisi imândandır” budur. Bu yolu yitirdin ise bilene sor. Eşiklerine yüzünü koy, hizmetlerinden ayrılma ki her derdine dermân onlarda, ehlullahta bulunur. Kâmiller bahîl (cimri)olmazlar. Tek hemen sen tâlib ve râgıb ol. Âşık-ı sâdık ol. Azıcık yokluk ile gelirsen, “Mâ lâ aynun ra'et / Gören hiç bir gözün olmadığı” hadisinin sırrına mazhar olursun. Dürr-i yetîmlerini ve cevâhirini -ki babası oğluna göstermeye kıyamaz- hep senin eline teslim ederler.

Tek sen sözlerimi anlamağa liyâkat kesb eyle. Cümle riyâzât, cümle müşâhedât -ki vardır- bunları işlemek li-zâtihi (kendisi için) değildir. Belki insân-ı kâmil sözünü anlamaya liyâkat kazanmak içindir. Eğer bir kimse onların sözlerini anlaya, onun irfânı ayn-ı mücâhededir.

 Benim kardeşim,

Münasebetsiz birkaç söz söyledim. Daha düzgün söyleyebilecek zarafetim yok. Kerâmet bilecek velâyetim yok.

Karpuz gibi bir top düzdüm, önüne yuvarladım. Çevgân elinde! Hemen her nereye çekersen ve her nereye çalarsan, o semte gider, muhalefet etmez. Ammâ sen çevgânı elinden bırakıp topu kapasın ki, asıl mesele budur, vesselâm” (Sene: 1068/M.1658)


Prof. Dr. Mustafa TATÇI diğer yazıları