Prof. Dr. Mustafa TATÇI

Yola Düşüp Dosta Gitmek /2

Yola Düşüp Dosta Gitmek /2

Gönlüm cânım aklım bilim senin ile karar eder Pervâz ururlar dem-be-dem uçuban dosta gitmeğe

Gönlüm cânım aklım bilim senin ile karar eder

Pervâz ururlar dem-be-dem uçuban dosta gitmeğe

 

(Gönlüm, canım, aklım, bilincim, seninle/senin varlığınla, nefsimde tecellin ile karar eder/ huzur bulur, kemale erer, sükûnete ulaşır. Bu soyut unsurlarım bir karara ulaştıktan sonra birlik olup/uçarak dosta gitmek için devamlı/her nefeste kanat vururlar.)

 

İnsan nefsi, yedi isimle müsemma olmuştur:

Nefs, ruh, kalb, akıl, sır, hafi ve ahfâ.

Esasen nefsin bu isimleri, şey´-i vâhide, yani tek bir şeye delalet eder. İnsanın terbiye sonucunda bilinci ve hali değiştikçe nefsinin de sıfatı ve adı değişir.

Nefs, ruh olur, kalb olur, akıl veya sır olur. Hülasa nefs, her makamda bir isimle isimlenir.

Bir bir tek nefs, gösterdiği özelliğe göre de yedi sıfatla sıfatlanır. Bunlar da emmare, levvame, mülheme, mutma´inne, raziyye, marziyye, safiye, şeklinde adlandırılmışlardır.

Bu yedi sıfat ile vasıflanıp, sonra bu sıfatlardan geçip, safiye makamına ulaşmadıkça, o kişi nefsini bilip kâmil olamaz. Bu yolculuk sırasında, nefs iken ruh; ruh iken kalb, kalb iken akl, akl iken sır, sır iken hafi, hafi iken ahfâ olunacaktır. Hâl, makam ve idrak değişecek böylece Hakke´l-yakine ulaşılacaktır.

Sâlik, kalb makamına gelinceye kadar nefsin faaliyetlerine mağlup olur. Ne zaman ki nefis ruhun ve daha ileri bir merhale olan kalbin emrine girerse, mana yolculuğu o zaman kolaylaşır, daha zevkli hale gelir. Salik artık bütün gücüyle vuslata yönelir. Zikir ve tefekkürle, mücahede ve mücadeleyle gönül, can, akıl, bilinç gibi soyut kuvveleri dost sevgisinde, birlik düşüncesinde karar eder, kıvama gelir, kemal ve sükûn bulur, aşkı yoğunlaşır.

Bir gönülde aşk tahakkuk ettikten sonra artık o salike masiva perde olamaz. “Ruh” makamında başlayan yolculuk sır makamında mana kazanır.

Burada hemen hatırlatalım: “Ruh” kelimesinin köken anlamı ”yürü” demektir.

Nefsini ruha tebdil eden salik, artık yürür, yürür, yürür, yürür. Nihayet hakikat cem´de sır makamında tecelli eder.

Salik, Hakk ve hakikat yolcusudur. O, iç dünyasında derinleşip yol alırken bir kuşa, hasseten göçmen bir kuşa benzer. Göçmen kuş, misal âleminde salikin ve ehlullahın remzidir. Göçmen kuşlar, soğuk ülkelerden sıcak ülkelere; salikler de maddeden manaya uçarlar. Nitekim Yunus istiare yoluyla saliki kanat vuran bir kuşa benzetmektedir.

Kuşa benzeyen salik iki kanatla uçar: Aşk ve irfan.

İnsanın gönlü ve canı aşk (sevgi) ile, aklı ve bilişi de irfan (bilgi) ile ilgilidir.

Sevgi ve bilgi, başka bir söyleyişle gönül ve cân, akıl ve bilgi müsavi (eşit) hale gelmelidir ki, insanın nefsi ruha, kalbe, akla ve sırra ulaşıp dosta doğru uçabilsin. Yunus´un bu makamda cem idraki devam etmektedir.  Bu idrak seviyesinde salik Niyazi´nin dilinden şöyle diyecektir:

 

İşit Niyazi´nin sözün, bir nesne örtmez Hakk yüzün,

Hakk´dan ayan bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiş.


Prof. Dr. Mustafa TATÇI diğer yazıları