İlâhi Deryadan İnciler – Çağların Psikiyatristi: ‘’Tasavvuf’’
Rabbimiz ona ruh üfleyip “Eşref-i Mahlûkat” olarak yarattı...
İslami ilimler içerisinde Psikoloji bilimine en yakın ilim tasavvuftur. Çünkü tasavvuf; nefis terbiyesi, dünyevi isteklerin kontrolü, insanın kişiliğinin gelişimi gibi psikolojinin de ortak konuları ile yakından ilgilenmektedir. İslâm psikolojisinin esasları gerçek anlamda İmam-ı Gazâlî tarafından ortaya konmuştur. O, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn adlı eserinde sistemli iç gözlem, davranış tahlilleri gibi psikolojik açıdan değere sahip metotlar kullanmış, yorum ve analizlere yer vermiştir.
Günümüzün modern olduğu zannedilen, psikoloji ilminin kurucusu Sigmund Freud’dur. Psikanalizin kurucusu Freud, Yahudi bir ailede yetişip sonra da ateist olan birisidir. Psikanalizi, ruh çözümleme gibi tarif etse de aslında anlattığı nefs-i emmâredir. İnsanın yarısını (nefis) anlatıp, ruhun varlığını kabullenmemiştir. Nefsi, din dışı alana taşıyıp; çeşitli psikolojik deneylerle zenginleştirerek; bilinç, bilinçdışı denen kavramlarla yeni keşifler yaptığını zannetmiştir. Nefs-i emmâre bataklığından insanı çıkaracağını sanmıştır. Tıpkı, insanın sadece balçıktan yaratıldığını zannedip, böbürlenerek Allah’ın emrinden ve dinden çıkan İblis gibi… Oysa insana balçıktan şekil veren Rabbimiz ona ruh üfleyip “Eşref-i Mahlûkat” olarak yarattı.
Materyalistler ve sosyalizm dini, uyuşturucu bir afyon olarak nitelemişlerse de bugün uyuşturucu ve alkol bağımlılığına modern tıp tam olarak çare bulamamakta ve artık çoğu psikiyatrist bu hastalara manevi psikoterapi önermektedir.
Tasavvuf; nefis ve ruh sağlığına manevi psikoterapi (psikolojik tedavi) uygulayan ve asırlardır mükemmel çözümleriyle insanın nefis denen şeytandan korunmasına yardımcı olan ilahi hikmet ve feyzlerle dolu bir deryadır. Ruh sağlığı en mükemmel olan insan hiç şüphesiz türlü türlü sıkıntılara sabredip şükreden Peygamber Efendimizdir ki O:
“İnsanlardan Rabbini en iyi tanıyan kimse nefsini en iyi tanıyandır”(İmam Maverdî, Edebu’d-Din ve’d-Dünya) buyurarak nefsimizi iyi tanımamızı ve onun hilelerinden kurtulma yollarını bize göstermiştir.
İşte tasavvufî yol ile insan, nefsini tanır ve ona göre tedbirini alır. Narsizm (bencillik) hastalığının manevi psikoterapisini en iyi şekilde yapar. Mesela; Üftade Hz.lerinin (k.s), Aziz Mahmut Hüdai Hz.lerine (k.s) tuvalet temizletmesi, kadı olarak tanınırken intisabının hemen sonrasında pazarda ciğer sattırması; Taptuk Emre’nin (k.s) dergâh için Yunus Emre’ye (k.s) yıllarca odun toplatması gibi.
Ruhi hastalıklar denen sıkıntılarda aslında ruh hastalanmaz. Ruhi sıkıntılar nefisten kaynaklanır. Nefis bedenin atmosferi gibidir. Hava, su, ateş gibi “OL” emri ile Yüce Allah (c.c) tarafından yoktan yaratılmıştır, dini emirler yerine özgür olmayı ister. Ruh ise Allahü Teâlâ’dan (c.c) bir nefha (soluk) olduğu için yaratıcıya inanmak ve ibadetlerdeki nur ve feyz ile beslenmek ister. İnsan, inanç ve ibadetten uzaklaştıkça nefis azgınlaşır, ruh zayıflar, solgunlaşır ve ruhi problemler vukua gelir.
Yusuf Suresi 53. Ayette Rabbimiz buyuruyor ki:
“Nefis aşırı derecede kötülüğü emredicidir”Eğer iç dünyamıza nefsimiz değil de Ruhumuz hâkim olursa insan bu gayyadan kendisini kurtarabilir.
Allah (c.c) gönderdiği Peygamberler ve İlahi kitaplar ile insanın ruh sağlığını koruyup, ruhi sıkıntılardan kurtulması için bir yol göstermiştir. İman ve ibadetler, bedenen ve ruhen sağlıklı olmamıza ve dünya-ahiret saadetine giden yolu açmaya vesile olmaktadır.
Günümüz Türkiye’sinde maalesef batı güdümlü psikolojik tedavi yaklaşımları etkisini halen sürdürmektedir. Örneğin; Müslümanlarda intihar oranının batıya göre çok düşük seviyelerde olmasının bilimsel araştırmasını yapan elle tutulur bir çalışma mevcut değildir. İnsanın kendisini tanımasını sağlayan üç zekâdan ikisi olan duygusal ve rasyonel zekâ alanları, batının sözde değerleri ile parsellenmiş ve bize de ithal edilmiştir. Oysa İbn Arabiler, Hz. Mevlanalar, Yunus Emreler, bize ait ve bu konuda başvurulacak eserleri olan değerlerimiz değil mi? Bugün ABD’de Mesnev-i Şerif manzum eserler arasında en önlerde yer almıyor mu? Kişinin kendisini tanımaya yarayan, diğer bir zekâmız ruhsal zekâmızın gelişmesi ise İslam’ı dinamik yaşayıp, her gün kabımıza mümkün olduğunca hikmet ve marifet incilerinden doldurmamıza bağlı. Hikmet ise nefsi bilmekle başlar.
Yunus Emre’nin buyurduğu gibi: ”İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır” Kendini bilmek; sadece kitap okumakla olmaz, ruhu derinden etkileyen Tasavvufi terbiye ile olur. Bir Mürşid-i Kamil’den feyz alınır. Tevazu, zerafet, hürmet, edep ve muhabbet ile Efendimiz’in (s.a.s) ahlakı ile ahlaklanmak gerekir. O zaman insan nefsin kötülüğü emredici boyunduruğundan sıyrılıp, ruhi hastalıklarını iyileştirir.
Modern Psikoloji ile Tasavvuf arasında çeşitli farklılıklara değinecek olursak;
- Psikolojinin amacı insan davranışlarını incelemek, kontrol etmek ve insanın akıl sağlığını koruyarak kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Tasavvufun hedefi ise insana önce kendini tanıtmak, ruh sağlığını koruyarak insanın kendini aşmasını sağlamak ve sonra da Allah’a ulaşmayı öğretmektir.
- Psikolojik tedavi hasta ile psikoloğun diyaloğu etrafında dönerken tasavvufta ise bir ilâhî tecrübe söz konusu olduğundan değişim, derin ve süreklidir.
- Modern psikolojinin en fazla 100-150 yıllık bir geçmişi vardır. Tasavvuf ise en az on iki-on üç yüzyıllık bir tarihe sahiptir. Bu yüzden tasavvuf, psikolojiyi pek çok alanda aşar.
- Psikoloji madde ve fani dünya ile sınırlı iken tasavvuf sonsuz bir âlemle irtibatlıdır. Hatta tasavvufun kemâl olarak ileri sürdüğü hasletler psikolojide hastalık, hezeyan olarak ele alınabilmektedir.
- Psikolojide başarısızlık durumunda sunabilecekleri pek fazla bir şey yoktur. Oysa tasavvuf her durumda insanın yalnız olmadığını, başarı ve başarısızlıktan çok insanın bu iki durumdaki hâlinin önemli bulunduğunu öne çıkarır.
- Tasavvuf, İslâm ile bağlantısını her zaman sürdürmüştür. Modern psikoloji din ve maneviyâtı neredeyse hayatın dışına çıkarmıştır. Fakat günümüzde bazı psikiyatristlerin görüşü: Sinir ve ruh hastalıkları ve hatta bunların başlangıç dönemleri olan rûhi davranış bozuklukları hallerinde, tedavi için, ilaçlar yanında yapılacak tek şey manevi psikoterapidir.
Çağımızın tüketim toplumlarında (özellikle batıda); nefis maddi olarak doyum sonrası manevi bir boşluğa düşmektedir. Sürekli; ben, bana diyen bencillik ilkesine sahip olanlar, devamlı hava ile şişirilen balon misali bir noktadan sonra patlama yaşamaktadır. O yüzden; maddi refah düzeyleri üst seviyede olmasına rağmen majör depresyon ve intiharlardan kurtulamamaktadırlar.
Allah (c.c) Ruh ve bedeni bir bütün olarak yaratmıştır. Nefsani yaşamın iç dünyasına hâkim olduğu kişiler Psikosomatik hastalıklar (kronik yorgunluklar, halsizlikler, mide-bağırsak ülserleri, spastik kolon, tansiyon vb.), kaygı-korku-stres bozuklukları gibi rahatsızlıklar oluşabilmektedir. Sufi hayatın amacı olan, ruhu ibadet ile geliştirme hayata geçirilirse; sıkıntı ve dertler birer zevk olmakta ve bunlar, sabır ile hak yolda ilerleme kriteri varsayılmaktadır. Huzur ve mutluluğu dışarda değil (başkasının mal, mülk ve mutluluğunda) kendi içinde aramaktadır. Böylece hayat ve olaylar hakkında pozitif düşünme hâkim kılınır ve suizan, gıybet ve kötü söz ve davranışlara müsaade edilmez. İnsanın başkasına yaptığı kötülükler, iç dünyasını ve psikolojisini rahatsız eder. Başkalarına yapılan kötülükler bir şekilde sahibinin psikolojisini etkiler ve onu huzursuz eder. Mutlu olmak isteyen insan başkalarının âhını almamalıdır. Kendi bütünlüğünü korumak isteyen başkalarına zarar vermemelidir.
İşte bu Tasavvuf yolu; asırlar boyunca Psikanaliz yaparak ruhlara şifa olmuştur. Bunu; nefsanî yapıyı kır, düzelt, ruhunu ibadet ile besle telkinleriyle yapmıştır. Nefis; Allah rızası için, kendisine ağır gelen işleri yapmak ve çeşitli mahrumiyetlerle (oruç, çile, vb.) ezilir ve terbiye edilir. Ruh ise, Zikirle nurlanır ve feyizyâb olur.
İnsanın inanç gibi müthiş bir hazinesi mevcut ve içinde büyük bir âlem yatıyor. Nefis, İslam ve Tasavvuf olmadan anlaşılmaz. İlim, kendini bilmektir ve kendini bilen Rabbini bilir. Kişi, dış etmenlerden (Medya, internet, kötü çevre vb.) sürekli zehir almaktadır. Bu zehir uzun vadede insanın ruhi ve bedeni dengesini bozabilmektedir. Bu olumsuz etkilerin panzehiri : “İslam’ı özümseyip, gerçek manada yaşamaktır.”
“Açın gözünüzü! Allah’ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.”(Yunus sûresi, 62)
Tasavvuf yolunu tuttum giderim
Bütün kötülükleri attım giderim
Zikrullahtan başka zevk yoktur bana
Dünyayı bir pula sattım giderim.
Sanmayın pişman olacaksınız
Sanmayın yolda kalacaksınız
Bilin ki siz sorulacaksınız
Aklımla bu yolu tarttım giderim.
Zülcenaheyn
Dr. Zafer Tortum -Merhum diğer yazıları
- 17 Temmuz 2017 İlahi Deryadan İnciler - Bakmak mı? Görmek mi?
- 31 Ocak 2016 İlahi Deryadan İnciler - İhtilaf mı, İbret mi?
- 30 Temmuz 2015 İlahi Deryadan İnciler - Tıbbı Nebevî
- 06 Kasım 2014 İlahi Deryadan İnciler - Çağımıza İbret Yardımlaşma
- 03 Haziran 2014 İlahi Deryadan İnciler -Emanet
- 08 Şubat 2014 İlahi Deryadan İnciler - Külli ve Cüz’i İrade
- 17 Eylul 2013 İlahi Deryadan İnciler – Farkında Olmak
- 25 Mayıs 2013 İlahi Deryadan İnciler - Adl-i Teâlâ Neler Eyler
- 16 Şubat 2013 İlahi Deryadan İnciler - Marifetullâh
- 03 Kasım 2012 İlahi Deryadan İnciler - İlim ve Kudret Sahibi Yüce Allah
- 11 Ağustos 2012 İlahi Deryadan İnciler - Yeterince Şükredebiliyor muyuz?
- 11 Mart 2012 İlahi Deryadan İnciler - Anatomi ve Astronomi
- 05 Ekim 2011 İlahi Deryadan İnciler - Allah´ın Tekvin Sıfatı