Yusuf Selim

Ahî Evran (k.s) ve Ahîlik

Ahî Evran (k.s) ve Ahîlik

Ahî Evran'ın bütün Ahîlerin başı olduğunu, padişahların kendisine saygı gösterdiğini, hiç haram yemediğini,...

Ahîlik teşkilatının kurucusu Ahî Evran, Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuştur (1171). Hoy, Türkiye'nin doğu sınırından 60 km uzaklıkta ve "Sultan Tuğrul" zamanından beri Türklerin meskûn olduğu bir bölgedir. Ahî Evran'ın asıl adı "Nasırüddin Mahmud el-Hoyi" olarak kayıtlara geçmiştir. Ahî Evran ilk eğitimini Azerbeycan'da doğum yeri olan Hoy kasabasında aldıktan sonra, Maveraünnehir bölgesinde Horosan'a giderek orada ünlü âlimlerden "Fahreddin Râzi" (1149-1209) ve hukemâdan, felsefe ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir.

Ahî Evran'ın hocası Fahreddin Râzi, Horosan'da Farâbî ve İbni Sina’nın tüm eserlerini okumuş, onların verdiği bilgileri daha da geliştirerek, tıp, astronomi, astroloji, lisan, edebiyat konularında kitaplar yazmaya başlamıştır.

Râzî hayatta iken çevresinde bulunan kalabalık öğrenci topluluğunun varlığı, onun yüzlerce öğrenci yetiştirdiğini göstermektedir. Bunlar arasında Abdülmuhsin Kayseri, İzzettin Râzî, Sadrettin Konevî, Kadı Burhanettin gibi ünlü isimler de bulunmaktadır. Ahî Evran, Sadrettin Konevî'nin çağdaşı olup ikisi de Fahreddin Râzî gibi İbni Sina ve Farâbî'nin etkisinde kalmışlardır. Bunlardan başka sultanlar, vezirler ve devlet adamları da Râzî'nin derslerini takip etmişlerdir.

Ahî Evran gençliğinde Ahmet Yesevî'nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş ve olgunlaşmıştır. Ahî Evran, o devrin mutasavvıflarının buluşma yeri olan Bağdat'a gitmeye karar verir. Bağdat'a gitmeden önce hac farizasını yerine getirir sonra dönüş yolunda müstakbel kayınpederi "Evhadü'd Din Kirmanî" ile tanışır. Büyük üstat sayesinde halife "Nâsır Li-Dinillâh" ile tanıştırılan Ahî Evran, halifenin kurduğu Fütüvvet Teşkilatı'na girer.

Ahî Evran Bağdat'ta iken, Fütüvvet teşkilâtının ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıştır. Araştırmacı Mikâil Bayram'ın "Tasavvuf Düşüncesinin Esasları" adlı eserinde ve diğer kaynaklarda Ahî Evran'ın çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olduğu kaydedilmektedir.

Ahî Evran; tefsir, hadis, kelâm, fıkıh ve tasavvuf kitapları yazmıştır. Ayrıca felsefe, tıp ve kimya sahalarında da bilgi sAhîbi olan çok yönlü bir ilim adamı ve filozoftur. İbn-i Sina, Sühreverdî ve Fahreddin Râzî'nin bazı eserlerini Farsçaya çevirmiştir.

Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadü'd Din Kirmanî ile Anadolu'ya gelen Ahî Evran, Konya'da Sultan'a yazdığı Letaif-i Gıyasiye adlı kitabını sunar, Kitabın 1. cildi felsefe, 2. cildi ahlâk ve siyaset, 3. cildi fıkıh (İslâm hukuku), 4. cildi dua ve ibadet hakkındadır.

İbn-i Sina hayranı olan hükümdar, kendisine sunulan kitapları beğenmekle kalmaz, aynı zamanda Ahî Evran'a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri'de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkârları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncülük eder. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlar.

Sultan Alâeddin Keykubat'ın Ahî birliklerini desteklenmesi sonucu Anadolu'nun birçok yerinde bu birlikler süratle gelişir. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devleti'nin iktisaden en parlak dönemi olmuştur. İddiaya göre Sultan Alâeddin'in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Ahîler bu duruma tavır aldılar. Onun yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev'i hiç affetmediler. Ahî Evran'ı çekemeyenler onunla yeni hükümdarın arasını açtılar. Alâeddin Keykubat zamanında Konya'da medreselerde ders veren Ahî Evran bu sebepten dolayı Konya'ya davet edilen Ahî Evran, burada tekrar çeşitli olumsuzluklarla karşılaşır. Bu yüzden burada daha fazla kalmaz ve Kırşehir'e gelerek Ahî birliklerinin teşkilâtlandırılmasına hız verir.

Kırşehir'e eşi Fatma Ana ile yerleşen Ahî Evran, eşinin kurduğu Anadolu kadınlar birliği (Bacıyân-ı Rum) teşkilâtını da himaye etmiş, her iki teşkilâtın (Ahîyân-ı Rum) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarf etmiştir.

Ahî Evran kendi mesleği olan debbağlık dalından başka 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri olmuştur. Ahî Evran'ın Anadolu'da kurduğu Ahîlik teşkilatının asıl amacı ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktı. Türkler, Anadolu'ya yerleşirken dönemin bilim adamlarının önerisinden hareketle pozitif ilimlerin gündelik hayatta kullanılabilmesini ve insanların da bundan faydalandırılmasını ön görmüşlerdir.

İlmin tekniğe uygulanmasına örnek olarak; Cizreli İsmail B. Rezzazisimli bilim adamının kitabında birçok otomatik makinenin projelerinin çizildiği ve tariflerinin yapıldığı, hatta bazı projelerinin uygulandığı bilinmektedir. Bu makine ve robotlara örnek olarak: Su saati, otomatik musluk, el yıkama ve abdest alma esnasında kendiliğinden su döken makine, kendi kendine müzik çalan makine, otomatik su tulumbaları, su fışkırtan fıskiyeler, şifreli anahtarlar, değişik hareket yapan robotları görmekteyiz. Teknolojinin üretime uyarlanışının ilk örnekleri olan bu buluşlara Ahî Evran önem vermekte idi.

Ahî Evran'ın Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus'a sunduğu Letâif-i Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve "Siyasetname" türü bir eserdir. Bu eserde halkın ihtiyaçları belirlenmekte, bu ihtiyaçların karşılanması, istihdamın, kaliteli bol ve ucuz üretimin arttırılması sırasında çıkabilecek sorunlara karşı tedbirlerin neler olması gerektiği şöyle anlatılmaktadır.

"Allah insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerinin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir."

Ahî Evran'a göre toplumdaki fertlerin büyük bir kesiminin sanata yönlendirilmesi ve her birinin belli bir sanat dalıyla meşgul olması gerekir ki, toplumun ihtiyaçları görülsün. Ahî Evran'ın kurduğu Ahîlik teşkilâtının eğitim anlayışı bu temel görüşe dayanmaktadır. Devlete düşen görev, bu görüşe destek vererek halkın eğitilmesine ve yönlendirilmesine yardımcı olmaktır. Ahî Evran'ın eserinde belirttiği eğitim ve öğretim konusundaki tüm öneriler, Ahî birliklerinde uygulanmıştır. Ahî Evran'ın teknik öğretim ve ahlâka yönelik eserleri, yıllarca Ahî birliklerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Ahî Evran, Letâif-i Gıyasiye, Letâif-i Hikmet'ten başka Vaziyet, Ruh'un Bekâsı, Tıp ve İbni Sina'dan tercüme kitabı dâhil olmak üzere, yirmiye yakın eser bırakmıştır.

Ahî Evran hayatı boyunca ilimle ve eğitimle uğraşmış, birlik üyelerine devamlı olarak çalışmayı öğütlemiştir. Üretimin ancak çalışarak sağlanacağını bilen Ahî Evran, insanların ihtiyaçlarını gidermenin de Yaradan’ın (c.c) bir buyruğu olduğuna inanmaktadır. Bu bakımdan çalışmak, insanları mutlu etmek, ibadet etmek kadar önemlidir.

Osmanlı Devleti'nin kurulmasında da önemli rol oynayan Ahî Evran, Cevat Hakkı Tarım'a göre şunu yapmıştır: “Doksan üç yıl yaşayan, akla yâr, nefse düşman olan bir faziletli er kişi, tekkesine kapanmış; dünyadan elini eteğini çekmiş münzevi bir sofu ve softa değildi. O hayatını kazanmak için diyar diyar dolaşmış, her sanat ve zanaata başvurmuş, öğrendiklerini de insanoğluna öğretmek için uğraşmıştır."

Ahî Evran'ın elli yıl musahîbliğini yapan ve onun vefatından sonra da yerine geçen Ahmet Gülşehrî, Ahî Evran ve Ahîlik konusunda "Keramât-ı Ahî Evran" adında bir eser yazmıştır. Mesnevi tarzında ve aynı vezinde Türkçe yazılan bu eseri Alman Prof. Franz Taechner Almanca tercümesiyle beraber bastırmıştır. 167 beyitten meydana gelen bu eserin Ahîlik ve Ahî Evran'la ilgili bölümleri aşağıda günümüz Türkçesiyle verilmeye çalışılmıştır. Ahmet Gülşehrî'nin yazdığı menakıpnamede, Ahî Evran'ın bütün Ahîlerin başı olduğunu, padişahların kendisine saygı gösterdiğini, hiç haram yemediğini, Ahîlik adına yaptığı çalışmaların bütün dünyada duyulduğunu, Ahîlik nizamının uygulandığını, misafirperver olduğunu, gerçek dostluğa önem verdiğini, kimseye incitici bir söz söylemediğini anlatılmaktadır.


Yusuf Selim diğer yazıları