İllüzyon

Hicretten bu yana kaç asır geçti? Ya bunca zamandır “iki günü eşit geçmemesi gereken hak taraf” ne hâlde? Bu sorulara gönül rahatlığıyla cevap verdiğimiz gün, göz bağımızdan tamamen kurtulacağımız gün olacaktır.

Dünya, tekil gerçeğin çoğul boyutlardaki yansımalarından biridir. Bu nedenle sürekli olarak göreceli değişimlere uğrar. Birey, değişimin özündeki sabiteyi anlamazsa illüzyona kapılması kaçınılmazdır.

Sözlük anlamı “gözbağı” olan illüzyon, mutlak gerçekliğin örtülmesidir ve kaynağı içsel de olsa dışsal da olsa subjektif süreçlerden oluşur. Bu nedenle kalabalıklar için gereksiz değildir.

İllüzyon farklı devirlerde farklı formlara bürünür. İnsanlığın başlangıcında yasak ağaç, eski Mısır'da sihirbaz asası, Roma İmparatorluğu bayrağına eklenen haç simgesi ve günümüzde ise modernize fenomenler olarak karşımıza çıkar. Çağımızda modern illüzyon açık bir biçimde toplumu o kadar büyüler ki, kendisine kendi içinden bir eleştiri olan postmodernizmi doğurur. Arthur C. Clarke'ın “Yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez” deyişi, bize modernite hakkında kısa yoldan bir fikir verir.

İnsan kendisini tanımazsa, fizikî çevre kendini insana tanıtmaz. Evrende olup biten ne varsa insanın içindedir. Çoğul boyutlara, mesela uzayın derinliklerine seyahat ettiğimizde bir yerden bir başka yere gitmiş olmaz, kendi içimizde yol almış oluruz. Bu realite, astrofizikte “Evrende bulunan en yaygın on element, insan vücudundaki en yaygın on elementle aynıdır” olarak ifade edilir.

Hayati gerçeği çocuklara da anlatabilmelidir yetişkinler. Albert Einstein’ın da dediği gibi “Bir şeyi altı yaşındaki bir çocuğa anlatamıyorsanız, siz de anlamamışsınız demektir.” Böylelikle, dünyamızda illüzyondan en az etkilenmiş olan kitlenin saf otoritesi de tahakkuk etmiş olur.

Maddî âlemi tek bir öznenin tecellileri olarak anlamayan her keşif, kısır bir döngü hâlinde donup kalacaktır. Dr. Serkan Karaismailoğlu'nun “Mikroskop kullananların çok iyi bildiği bir gerçek var. Bir şeye ne kadar fazla yaklaşırsan o kadar yabancılaşırsın” sözü bu konuda dikkate şayandır.

Bu bağlamda gerçek ile illüzyonu keskin bir çizgi ile ayıran o eşsiz devrimi unutamayız. Hicretten bu yana kaç asır geçti? Ya bunca zamandır “iki günü eşit geçmemesi gereken hak taraf” ne hâlde? Bu sorulara gönül rahatlığıyla cevap verdiğimiz gün, göz bağımızdan tamamen kurtulacağımız gün olacaktır.

Toplumun metafiziksel yaşam alanlarını daraltan illüzyon, gerçeklik algısını düşürerek tekrarlardan oluşan sanal bir yaşam teklif eder. Sn. Abdullah Demircioğlu, bu kaotik süreçten çıkış yolunu “Bilinmelidir ki, inanç sağlamlığı milletlerin veya fertlerin yaşamlarında en kuvvetli hayat unsurudur” sözüyle bizlere tekrar hatırlatır.


Fehmi YILMAZ diğer yazıları