Büyük Göç

Bugün adalet, ahlak, sahavet ve diğer insani erdemler artık eskisi kadar adalet, ahlak, sahavet ve diğerleri değiller. Bu kavramların genleri metamorfoza uğratıldı ve zamanın ruhu üzerine toprak örtüldü.

Küresel fırtınalar insanlığın ortak mirası olan kadim değerlerimizi bir bir kökünden söküyor ve yerlerine postmodernist bakışın şüpheci tohumlarını ekiyor. Bizse yetenekli beyinlerin aramızdan ayrılmasına yanıyoruz fakat trend mevzular etrafımıza bir sis perdesi çektiği için esas problemimizi göremiyoruz. Bir gıcırtı duyuluyor ama zemin yok, neden?

Coğrafyamızda birçok hayatlar pozitivist ekollere adanmış iken, bazıları da ruh hastalıklarından arınmadığı halde manevi riyaset iddiasıyla peşindekileri sürüklüyor. Güncel tasavvufi tariklerin kadim gelenekten ayrılarak ve neredeyse %95 oranında merasimleşerek suretten ibaret kalması, özsüz kabuklanması yani gerçek teolojik yaşamın ehl-i irfan ile birlikte öte dünyaya göç etmesi, dolayısıyla yeni jenerasyona aktarılmaması ve toplumsal ruhun göç etmesi; gerçek problemimiz bu.

Eski(mez) büyükler Peygamber'in صلىاللهعليهوسلمahirete göç etmesiyle dünyanın ruhsuz bir tırnak ya da et parçası gibi kaldığını ifade ederler. Evet, O'nun ayrılışı dünyadaki en büyük göç olmuş, bıraktığı miras da en ciddi miras olmuştu. Bizler ise o mirası kadim irfan geleneğinden temin edebiliyoruz. İrfan geleneği büyüklerinin gayesi de mukaddes mirası kaynağındaki halinde olduğu gibi halis, katışıksız ve tahir olarak yeni nesillere devretmekti.

Bugün adalet, ahlak, sahavet ve diğer insani erdemler artık eskisi kadar adalet, ahlak, sahavet ve diğerleri değiller. Bu kavramların genleri metamorfoza uğratıldı ve zamanın ruhu üzerine toprak örtüldü. Evvelde tarikat dendiğinde ne anlaşılıyordu, şimdiyse neler neler?

Tarihte insanların bilgisi ve imkanları azdı ama çağımız toplumları gibi depresif olmadılar. Bir toplumun ekonomi, enformasyon ve teknolojide inanılmaz refah seviyelerine yükseldiği halde depresyon ilaçları satışlarının rekor düzeyde artması nasıl açıklanmalı? Depresif yaşamların küresel ilaç şirketleriyle veya nezleyi bile ortadan kaldıramayan modern tıpla yahut da sahte dinbilimciler ile istismar edilmesine nasıl tahammül edilebilir? Bu kaotik atmosferde kalmak isteyen beyin var mıdır? Peki, her şeyi bilen ama kendini bilmeyen beyinler göç ettikleri coğrafyada rahat ederler mi? İşte eski bilge insanlar bunun için vardı. Şöyle demişlerdi: “Esas mesele insanın kendi varlığından arınmasıdır, göç etmesidir.”

Eski ariflerin sözlerine istihza ile esâtîru'l evvelin diyerek bilgi Batıdan gelmedikçe kabul etmeyenler için ünlü bilim insanı Max Planck’ın dilinden de bu gerçeği konuşabiliriz: “Bilim, doğanın nihai gizemini çözemez çünkü biz, çözmeye çalıştığımız gizemin bir parçasıyız.” İnsanlar savaşıyorlarsa iç dünyalarındaki savaşlarının bir sonucudur. İçindeki savaşı bitiremeyen, sulh sağlayamayan insan dışarıda da yapamaz. Eski büyükler öyle bir iç barışı sağlamışlardı ki tabiatüstü hallere büründüler. Kurtlar, kuşlar, dağlar, taşlar onları tanıdı. Beyin ve aklı da dışlamadılar. Onlarda kalkış noktası beyin, varış noktası kalpti. Beyin kalbe göç etti ve o oldu. Tatmayan ağyar ise bunu kabullenemedi.

“İnsanlar hakkında Allah'a uy, Allah hakkında insanlara uyma” diyen o rehber insanlar öğrencilerine ölümlerden ölüm beğendirirlerdi. İki birbirine benzemez ölümden ilki her insanın tattığı biyolojik ölüm, diğeri ise sufilerin takipçilerine beğendirdikleri ölüm olan ölmeden önceki ölümdür. Bu daim diri olma hali olan ölmeden önce ölmek Hz. Talha (r.a) hakkındaki hadis-i şerifi hatırlatır bize.

Beyin avcılığı sadece küresel bir bilmece. Yüksek irfan geleneğinin unutuluşu daha mühim bir kayıp. Unuttuğumuzu bile unuttuğumuz o manevi definenin üzerinde uyuyoruz. Bunu Celâleddin Rumî (k.s) de zamanında dile getirmiş. Hem öyle güzel anlatmış ki 150 milyondan fazla basılan ve dünya tarihinde en çok satan on romandan biri olan Simyacı’nın yazarı Paulo Coelho - esinlenme ya da intihal diyebilirsiniz - onun eserindeki özlü hikayeyi örnek alarak kitabını yazmıştı. Değerlerimiz bu ve buna benzer yollarla Batıya doğru göç ediyor ve onların yalnız Batılılara ait olduğunu düşünüyoruz. En trajik olanı belki de bu.


Fehmi YILMAZ diğer yazıları