Editör

Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (7. Mektup)

Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (7. Mektup)

...Ruh-i Resûlillah sizlerden ve bizlerden hâberdar olup ve dahî hoşnûd u râzı olsun.

Kendisine müştâk olanların yollarını âsân eden, kendisinden gayrıya muhtaç etmeyen güzeller güzeli, güzelliğin Hâlık’ı, sevenlerinin ve sevdiklerinin damarlarında muhabbetini devr-i dâim eyleyen Hazret-i Cenâb-ı Zü’l celâl-i ve’l cemâl Hak Teâlâ’ya hamd ü senâ olsun.

Hakk’ın cemâline muntazır âşıkların rehberi, çerâğı, sirâcı, nurlu Hazret-i Fahr-i Âlem’e en güzel şekilde salât ve selâm, bu günâhkâr ümmetinden kendilerine arz olunsun. Ruh-i Resûlillah sizlerden ve bizlerden hâberdar olup ve dahî hoşnûd u râzı olsun.

Muhabbetli, gayretli, ihlaslı, ihsanlı, İhsan Efendi oğlum, Es-selâmu Aleyküm!

Sıhhat ve âfiyette olmanızı, Rabbü’l-Âlemin’den niyâz ederim. Ayrıca, hüsn-i ahvâlinizi (pek güzel hallerinizi) yazarak beni haberdar etmenizden dolayı teşekkür ederim. Uzunca yazmış olduğunuz mektup, size olan hasret ve muhabbetimizi biraz olsun hafifletti. Ara açıldığından böylece kazâ etmiş olduk herhalde. İnşâallah Cenâb-ı Hak hep sizi böyle mütefeyyiz(feyizli) eyler! Âmin!

Kıymetli oğlum! Suâllerine tek tek cevap vermeye yine âdetimiz olduğu vech ile gayret etmeye çalışacağım. Yanlış anlatmaktan ve sizi yanlış anlamaktan emin olmak için bazen sorularınızı da tekrar ediyorum. Bunu yaşlılığıma, ziyâde ihtiyarlığıma vererek mâzur görünüz.

“Mensubu olduğumuz tarîkin gayrısında sâir cemaatlerin sohbet ve zikir meclislerini iştirak etmenin bir sakıncası var mı?” suâli çok defa fakire sorulmuş bir sorudur. Daha evvel de arz ettiğim gibi yolunun âdâb ve erkânına riayet ederek hem silsile olarak hem de ahlâk olarak Hazret-i Peygamber’e vâsıl olan her tarîkat sohbeti ve zikri, mânevî haz ve zevk aldığınız müddetçe dâhil olabileceğiniz meclislerdir. Zîrâ tarîkatler, suyu aynı yerde olan, muslukları ayrı ayrı olan şadırvan gibidir. Ammâ burada şu iki husûsa dikkat etmeniz elzemdir. Birincisi, başınızda size imâmet eden mürşidinizin izni ile olmasıdır. Zîrâ imâma itaat dinin ahkâmındandır. İkincisi gittiğiniz meclislerde kıyas yolunu tutmayın, alacağınızı alıp kimseye ilişmeden o feyizle kendi mekanınıza avdet edin. Yine daha evvel arz ettiğim gibi balarısı gibi olun ki, balarısı binlerce çiçek dolaşır, kendisinde onları tevhid eder ve getirir kendi kovanına koyar. Bu şartlara riâyetle ve deple, Allah ve Peygamber muhabbetinin konuşulduğu, meşk edildiği her cemaate hürriyetle gidebilirsiniz.

“Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan, Giy ol tâcı emin ol her belâdan”  demişler.

İhyâ-u Ulûmi’d-dîn’i mâşâallah Hoca Efendi’den okumuşsunuz, pek güzel! Bu eserin tekrarı veyahut özeti mâhiyyetinde Kimyâ-i Saâdet isimli aynı müellifin (İmâm Gazzâlî) eserini kendi başınıza da mütâlaa edebilirsiniz. Pek çok mevzûu daha rahat kavrayacağınız kanaatindeyim.

Muhabbetli oğlum! Hatırınıza gelen başka bir ifade ile ilham olduğunu düşündüğünüz bazı beyitleri kaleme almanız, şiir şeklinde yazmanız, sizde zuhûr ettiği gibi sizden evvel ki birçok sâlikte de zuhûr eden bir neş’edir. Zararı yoktur, ancak güzel, âlâyişli kelimeler sarfedeyim, insanların nazar-ı dikkatini celbedeyim, şöyle şöyle meclislerde okuyayım sevdası ile şiirle meşgul olmak, sizin gibi ihlaslı ve gayretli dervişân için tehlikelidir. Zirâ tarîkat edebinde, söz söylemek, sanat göstermek, insanları hayran bırakmak için şiir yazılmaz. Bazı mânevi cilvelerin ve tecellîlerin ilhâmâtla insanın kalbinde ifade bulması ve tabiî bir halde lisana dökülmesi durumunda söylenirse zaten bunlara şiir de denmez, meydan terbiyesinde bu misillü (bu tarz, bu çeşit) sözlere “nutuk” veya “ilâhî” denir. Zikrullah meclislerinde okuduğumuz, zikre revnâk veren, aklımıza, idrâkimize sunulan nutuklar, bu ilâhî neşe ile yazılmıştır. Bunlarda dahi maksat kişinin irşâdıdır. Yoksa “desinler” diye yazılmamıştır. Böyle bir gayret mâlâya’ni (maddi-manevi hiçbir işe yaramayan) olduğundan dinen haramdır zaten. Halkın küçük saydığı günahları bile terketmeye gayret eden dervişler, böyle sefih işler eylemezler. Allah’ın velî kulları “Cenâb-ı Hakk’ın kelâmından ve Hazret-i Fahr-i Âlem’in hadis-i şerîflerinden gayrıya” “lakırdı” demişlerdir. Lakırdı diye ağızda gevelenen söze denir. Hâşâ onların nutukları bizim sözlerimize nisbetle lakırdı değildir. İbret alınacak ilham ile, ihlas ile söylenmiş sözlerdir. Ammâ Allah’ın kelâmına ve hadis-i şerîflere nisbeten bütün sözler lakırdıdan ibarettir.

Hülâsâ bir neş’e geldiğinde zorlamadan nutku bir kenara yazarsın, mürşidine veya âgâh olan bir zâta arz edersin. Sonra fazla kurcalamazsın. Onlar sendeki kâbiliyete göre ya sana bu perdeyi açarlar ya da setr olunması icâb ediyorsa sırlarlar. Tâbî olmak icâb eder. Şunu unutmayasın ki, tarîkat yolu nefse muhalefet yoludur. Nefsine nasıl muhalefet edeceğini, nasıl onun huyuna suyuna gideceğini mürşidden tâlim edersin. Bu bahis kâfi.

Daha evvel size beyân ettiğim gibi kendi başınıza size tesbihâtı verilmeyen veyahut belli bir adette verilen esmâ ile meşgul olmamanızı hatırlatırım. Fakat mürşidinize anlattığınız bazı rüyaların neticesinde, gönlünüze doğan zikrullah meydanında icra edilen zikir şekillerini tâlim etmeniz, vird edinmeniz izni çıktığı için bunda dahi bir beis yoktur. İtidâlinizi yani dengenizi, taşkınlık veyahut başka başka şekillerde bozmamak kayd-ı şartı ile. Sonra bir zaman gelecek merak ettiğiniz ve çok zevk aldığınız bu zikir şekilleri size ya mânâ âleminde veyahut meydan terbiyesinde meşk edilecek ve inşâallah mükemmelen ifâ ve icrâ edeceksiniz. Bu fakir dahi bunun müjdesini sizin nâmınıza aldım. Tebşir eylerim (sizi müjdelerim) Allah Teâlâ tamamına ve sırrına erdirsin inşâallah.

Eskiden zevk almadığınız kadar şimdilerde kasîdelerden, ilâhilerin mûsiki ile icrasından pek ziyade zevk aldığınızı yazdığınızda gayri ihtiyârî tebessüm ettim. Her ne kadar ihtiyar olsam da bazen böyle gayr-i ihtiyârî haller de zuhur ediyor. “Ne içün?” der iseniz. sizin bu haliniz şu anda bulunduğunuz esmânın (çektiğiniz tesbihatın) tabii bir halidir. Musikiye olan bu aşinalık ve ülfet sizde bazı güzel kokulara ve renklere ülfet şeklinde de zuhûr edecektir.

Belki de bu satırları yazarken siz bu nev’i halleri yaşıyor olacaksınız. Bendeniz bu mevzûda pek uzun boylu konuşmayacağım. Fakat şu kadarını tefekkürünüz için zikredeceğim ki, Cenâb-ı Hakk’ın sesinin güzelliğinin nasıl bir derecede olduğunu tahayyül edin ve O güzeller güzelinin sesine âşık ve hayran olarak bu dünyaya gönderildiğimizi tahattur edin.

Pek kıymetli evladım, korku sadece azap korkusu değildir. Kişi korkusuyla dahi ülfet etmeli, takvâ ona derler. Korku ona yâr ve yardımcı olmalı. Yoksa dervişi menzilinden alıkoyan korkular hiç de makbul değildir. Böyle olduğu gibi bazı manevî tecellilerin güzelliğinden korkuya kapılmakta kişiyi yayan bırakır. Meselâ size mânâ aleminde gösterilen dört büyük meleği görüp de bundan korkmanız hem bu tecelliye takılıp kalmanızdan dolayı hem de bunun korkusuyla meşgul olmanızdan dolayı sizi daha sonraki tecellilerden alıkoyar. Değil geçmişteki çirkinliklere takılmayı, mâzide kalan güzellikleri dahi bir kenara koyup yolunuza devam edesiniz. Cenâb-ı Hak her an tecellide iken ve bu tecellilere Hazret-i İnsan mazhar olacak iken geçmiş ile meşgul olmak sâlik için gözle görülmeyen, hemencecik fark edilmeyen fakat helâkine sebebiyet veren ahvâldendir. Mürşidinizin tenbihine ve hizmet tertibine riâyet ediniz.

Vesselâm!

Cenâb-ı Hak sizi rızasına uygun ameller ile meşgul eylesin! İbadet ve tâatına ve râzı olduğu işlerine mahkûm eylesin. Bu ibâdet ve tâatten mânevi zevk ihsan eylesin! Seni de bizleri de ihsanı ile taltif eylesin! Himmet, hizmet ve muhabbetle dâimve kâim ol İhsan Efendi oğlum!

Dualarınızı beklerim evladım, Es-selâmü Aleyküm ve Rahmetullah!


Editör diğer yazıları