Ne Mutlu Dost/Doğru Olana!
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah!
Dost arayışı hiç bitmez insanın. Yürür durur yılankavi yollarını dünyanın. Bir seyyah gibidir insan bu arayışlarında. Ne hancılar anlar bir seyyahın bu derdini, ne dostluğu matah bir ülfetten ibaret sananlar. Lakin hep kendine arar, kendi için arar çoğu insan. Safi bir niyet taşısa da hep kendine yontar tüm iyiyi, güzeli… Dost olmaktansa birine, kendine yoldaş olacak kimseyi bulmak için daha çok düşer yollara. Yollar… Uzun uzadıya uzayıp giden yollar anlar ancak bir yolcunun tüm çabalarını.
Dost arayışı hiç bitmez insanın. Ve buldu mu ihya oldu demektir. Tabir yerindeyse talih kuşu kafasına konmuş demektir. Dost demek doğruluk demektir çünkü. Dost demek fedakârlık demektir. Bir yudum suya muhtaçken bir bardak su demektir. Sırtını yaslayacağın bir minder demektir. Tüm yalanlara, ziyanlara, korkulara karşı bir kalkan demektir. Varsa dost/doğru bir yoldaşı insanın bu uzun yolculukta ve olmuşsa dost/doğru bir dost iki cihanda selamette demektir.
Sadık bir dost arayışı hiç bitmez insanın. Bu uzun yolculuğunun nihayetinde bulanlar kadar bulamayanlarla da doludur yeryüzü. Ya aradığı yollar yanlıştır ya da kendisi yanlıştır bu arayışında. Kulak ardı ettiği veya gözden kaçırdığı bir nüans vardır mutlaka. Hâlbuki bir söz vardır ta öteden söylenmiş: “Aradığın dostu bulamıyorsan aranılan dost ol” diye. Kimse dost olmanın fedakârlığına soyunmaz cüret edip de. Sadık bir dost olmayı başarabilen yiğitlerse kurtuluşa ereceklerdir kuşkusuz. Zira Ahzâb suresi 24. ayeti kerime şöyle buyurmuştur Cenab-ı Hakk:
“Allah, sadakat gösterenleri, sadakatleri sebebiyle mükâfatlandıracaktır...”
Dost arayışı hiç dinmeyen bir hasretidir insanın... Bulmak kadar olmakta elzemdir lakin bir o kadar da zor ve meşakkatlidir. Türlü türlü sıkıntılara göğüs germektir çünkü. Ve fakat zorluk ve meşakkatlere sabretmektir.
Ve sadık yani dost/doğru bir dost olup yine sadık bir dost/doğru bulmak ise çölde su bulmak gibi büyük bir nimettir.
Bir misal verecek olursak, Mesnevî’de düşündürücü bir kıssa anlatır Hz. Mevlana bize:
“Bedevinin biri yağmur gibi gözyaşı dökerek bir yandan ağlar bir yandan da ‘vay başıma gelenler’ diye feryat eder. Oradan geçmekte olan bir dilenci bedeviye sorar ‘neden ağlıyorsun’ diye. Bedevi, ‘iyi huylu ve değerli kopeğim hastalandı, can çekişiyor. Onsuz ne yapacağımı bilemiyorum. Gündüzleri avcılık, geceleri bekçilik ederdi. Keskin gözleri ile avını yakalar, keskin dişleriyle hırsızı kovalardı’ diyerek ona nasıl yardımcı olduğunu anlatır. Sonrasında ‘hastalığı nedir’ diye soran dilenciye bedevi cevap olarak ‘zavallı açlıktan iyice zayıfladı, hastalandı’ der. Sonra bedevinin elinde taşıdığı torba dilencinin dikkatini çeker ve içinde ne olduğunu sorar. Bedevi, ‘dün akşamdan kalan ekmeğim ve azığım var açlıktan hastalanmamak için bugün de onu yiyeceğim’ diye cevaplar sorusunu. Dilenci, ‘kopeği niçin aç bırakıyorsun da bir parça ekmek vermiyorsun’ diye şaşkınlıkla tekrar sorar, bedevi kendisine onca yardımı dokunan kopeğine ekmeğini vermemesini şöyle açıklar; ‘ekmek parayla alınır, ama gözyaşı bedavadır...”
İşte büyük bir sadakatsizlik örneğidir bedevinin kendisine yardımı dokunan kopeğine gösterdiği bu acımasızca muamele. Kendi menfaati kopeğinin menfaatinden öndedir. Sağlığında sahibinin ihtiyaçlarını gideren köpek aynı fedakârlığı sahibinden görememiştir. Çünkü kimileri gafildir dostane fedakârlıklardan, kimileri yoksundur hallice meziyetlerden. Bivefadır kimi… Hâlbuki Hep ‘ben’ diyenin fakir kaldığı ve kalacağı bir haslettir dosdoğruluk.
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah!
diyor Ziya Paşa bir dizesinde.
Diyor ve bedevinin fedakârlıktan kaçınarak ne kaybettiğini gözler önüne seriyor adeta.
Sadakat hem görmek ve hem de göstermek bakımından önemli bir hususiyettir. Geçiştirilebilinecek bir özellik olmaktan müstağnidir.
Sadakat ki; kurumuş dimağlarımıza su gibi dokunur. Kurumuş topraklarımıza baharı getiriverir.
Sadakat ki; en ihtiyacı olanıdır insanın... Ziynetidir... Sadakat ki; korkulu zamanlarının sahavetidir insanın. Sen fedakârane ve vefakârane davranırsan elinin boş kalmayacağı bir alışveriştir.
Bir kapı, bir sığınışıdır. Bir varoluş, bir diriliştir… En zor zamanda bir tesellidir.
En çıkmazda olduğunda çiçeklerle bezenmiş bir yoldur. Kelimeler kifayetsiz kalır onun adı anıldığında.
Teraziler hep ağır basar onun değeri ölçülmeye kalkışıldığında. Ne paha biçilir ne de hakkıyla kıymeti
Eda edilebilinir. Gayrete şayandır varlığının izini sürmek. Birçok can fedadır uğrunda…
Kim istemez ki sadakatten ziyade olsun? Ve kim ister ki sadakatten yoksun olsun?
Ki yokluğu cefadır ruha. Yokluğu imtihanıdır insanın. Yakıp kül eder susuz çöllerde.
Yokluğu yıkıp biçer tüm yeşilleşmiş dallarını. Sadık bir dost arayışı hiç son bulmaz insanın;
Ne mutlu ona nail olana ve bu güzel hasletten nasip alana!
Ayşegül SAYIN diğer yazıları
- 09 Mart 2016 Toplumsal Süreçte Bireyselleşme Gruplaşma
- 31 Ocak 2016 Dobra Dobra mıyız? Yoksa Kalp Kırıcı mıyız?
- 31 Ekim 2015 Fala İnanma
- 27 Şubat 2015 İsmail Ol Diyorsun…
- 06 Kasım 2014 Kurban Etmeden Önce Ateşlerde Yanan İbrahim Olmalı!
- 08 Şubat 2014 Taşlaşmış Kalpleri Eritsek Merhametimizle
- 25 Aralık 2010 Zamana Değer Verenler