Yunus Emre TOPRAK

Yahudi ve Hıristiyanlar Cennete Girecek mi?

Yahudi ve Hıristiyanlar Cennete Girecek mi?

...De ki: Haydi sözünüzde doğru iseniz delilinizi getirin! (Bakara, 2/111)

Temel inanç esasları, dinimizin özünü oluşturur. Bunlardan birini ya da birkaçını inkâr etmek kişiyi İslâmiyet’ten uzaklaştırır. Hal böyleyken Müslüman olsun ya da olmasın, bazı gerekçelerle yüce dinimizin itikadî/inanç esaslarını değiştirmeye çalışanlara şahit oluyoruz.

Meselâ; kelime-i tevhîdin ilk kısmını (Lâ ilâhe illallâh/Allah’tan başka ilah yoktur) söyleyen fakat ikinci kısmına (Muhammedü’r-Rasûlüllâh/Muhammed, Allah’ın elçisidir) inanmayan yahudi ve hıristiyanların cennete girebilecekleri iddiasında bulunanlar…

Efendim, İmâm-ı Azam hazretlerine sormuşlar, “Pire derisinden yapılan seccadede namaz kılınır mı?” diye. Hazret, şöyle cevaplamış:

“Önce siz böyle bir seccade yapın, sonra fetvasını verelim.”

Misalden hareketle; dinimizin bütün esaslarını kabul eden, fakat Efendimiz aleyhisselâmın nübüvvetine/peygamberliğine inanmayan bir yahudi ya da hıristiyan bulup sorsak, “Niçin?” diye…

Yüce Allah’ın son ilahî kitabını vahyettiği o “Emîn”e, kendisine türlü övgüler ve nimetler yağdırdığı, “Habibim” dediği, ashâb-ı kirâmın ve bütün insanlığın metfun olduğu sevgili Peygamberimize niçin inanmaz ki, Lâ ilâhe illallâh diyen biri!

Allah’ın varlığına ve birliğine inanıyorum, diyeceksiniz amma unutulmaya yüz tutan tevhîd akidesini/inancını tebliğ ve temsil eden, içerdiği derin manaları izah edip onunla yoğrulan, son nefesine kadar da bu uğurda emek veren, mücadele eden Elçi’sine inanmayacaksınız! Diğer peygamberlere inanacaksınız ama O’na (s.a.s) niçin inanmıyorsunuz ki! Bir kastınız, entrika, hile ve desiseniz mi var yoksa?

Bilinmelidir ki Hz. Muhammed’e (a.s) inanmayan, O’nun beyân ettiği, yani 23 yıl boyunca açıkladığı yüce Kur’ân’a da inanmıyor demektir. Çünkü O’nun peygamberliğini bizzat Kur’ân-ı Kerîm ortaya koymaktadır.

İlâhî mesajı bizlere getiren O,

Tevhid inancını canlandıran ve yayan O,

Kur’ân-Kerîm’de geçmeyen pek çok hususu öğreten O,

Kur’ân’da üç kez “Muhammed”, bir kez de “Ahmed” olarak adı geçen O,

Yüzlerce âyette “Rasûl/Elçi, Rasûlihî, Rasûlühû/Allah’ın elçisi” olarak işaret edien O,

Üstelik 114 sûrenin bir tanesi de “Muhammed” sûresi…

Ne diyelim, varsa Allah’ın varlığına-birliğine ve İslâm’ın diğer bütün esaslarına inanıp da; bu dini ve bu dinin yüce Kitâb’ını bizlere aktarması, açıklaması için güvenip teslim ettiği Aziz Elçisine inanmayan bir yahudi ya da hıristiyan, Allah ona iyi bir niyet ve salim bir akıl ihsan eylesin. Varsa tabii…

Gerçi yahudi ve hıristiyanlar öteden beri cennete gireceklerini iddia etmişlerdir.

“Dediler ki: Ancak yahudi ya da hıristiyanlar cennete girecekler. Bu görüş, onların kuruntularıdır. (Rasûlüm) De ki: Haydi sözünüzde doğru iseniz delilinizi getirin!” (Bakara, 2/111)

Yanlış inanç ve kuruntularından dolayı bu sözü ehl-i kitâbın söylemesi normaldir. İşin ilginç yanı bazı müslüman din adamlarının; İslâm’ı bütünüyle kabul eden fakat Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmayan yahudi ve hıristiyanların cennete girebileceklerini iddia etmeleridir. Ancak bu iddia temelsizdir, yanlıştır. Çünkü imanın nitelikleri, Peygamberimizin dindeki konumu, cennetlikler, cehennemlikler ve diğer dinî esaslar Yüce Allah tarafından Kur’ân-ı Kerîm’de açık-seçik ortaya konmuştur. Müslüman olarak elbette hareket noktamız, yüce Kitâbımızdır.

Kaldı ki Kur’ân-ı Kerîm’de; yahudi ve hıristiyanlardan itikat/inanç, ahlak ve zihniyet bakımından bozuk olanları pek çok sûre ve âyette kınanmış, azarlanmış ve bu gibilerin cehennemlik oldukları vurgulanmıştır. İçlerinden akıl, izan ve idrak sahibi olanlar ise zaten Müslüman olan ya da İslâm’a yatkın olanlardır.

Evet, cennete girebilmek için ilk şart, iman sahibi olmaktır. Peki, iman nedir?

“Ey iman edenler! Allah’a, Elçisi’ne ve Elçisi’ne indirdiği Kitâb’a iman ediniz…” (Nisâ, 4/136)

Mesaj gayet açık! Yüce Allah’a ve O’nun elçisi olan Hz. Muhammed’e (s.a.s) inanırsanız, gerçek anlamda imanın ilk şartını yerine getirmiş olursunuz.

Ya Cibrîl hadisi… Bu hadis mütevatirdir, yani her dönemde yüzlerce kişi tarafından nakledilen, Kur’ân’dan sonra en güvenilir dini kaynaklardan birisidir, inkârı insanı dinden çıkarır. Özetle; Cebrail (a.s) sıcak bir günde mescide girerek Peygamberimizin dizinin dibine oturmuş ve İslâm’ı orada bulunanlara öğretmek için bazı sorular sormuş. Cebrail’in:

“İslâm nedir?” sorusuna sevgili Peygamberimiz:

“İslâm; Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in (aleyhisselâm) Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmen, namazı kılman…” (Buhârî, Îmân/1; Müslim, Îmân/1)

Yorum istiyor mu? Yeterince açık değil mi?

Üstelik Allahü Teâlâ, sadece bizden değil, geçmiş peygamberler ve ümmetlerden de Efendimizin (s.a.s) nübüvvetine inanmaları için söz almıştır. Âyette şöyle anlatılır:

“Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Andolsun ki size kitâb ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir Peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar: Kabul ettik’ dediler. (Allah da) dedi ki: ‘Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım.

Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.” (Âl-i İmrân, 3/81-82)

Demek ki herkim bu inanç üzere olmazsa, hak ve hakikat yolundan çıkmış oluyor.

Konu o kadar anlaşılır ve ilgili o kadar çok âyet ve hadis-i şerif var ki… Bunları aktarıyor, yorumu siz değerli okurlarımıza bırakıyoruz:

Muhammed, Allah’ın elçisidir…” (Fetih, 48/29)

“Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab, 33/40)

“…ve elbette Sen, gönderilen elçilerdensin.” (Bakara, 2/252)

Elçi de, mü’minler de Rabbinden kendisine indirile iman etti…” (Bakara, 2/185)

“Andolsun hikmetli Kur’an’a, Gerçekten sen gönderilen (elçi)lerdensin. Dosdoğru bir yol üzerinde(sin)...” (Yâ-sîn, 36/2-6)

Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının…” (Haşr, 59/7)

İlk Cuma Hutbesi

Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) Efendimiz, Ranuna vadisindeki ilk cuma hutbesinde aya­ğa kalkıp Hak Teâlâ’ya lâyık-ı vechile hamdü sena ettikten sonra şöyle buyurmuştu:

“Ey insanlar! Sağlığınızda âhiretiniz için hazırlık yapınız. Mu­hakkak bilmelisiniz ki, âhiret gününde herkesin başına vurulacak, çobansız bıraktığı koyunundan sorulacak. Sonra da tercümanı ve perdedârı olmaksızın Cenâb-ı Hak bizzat O’na diyecek ki: ‘Sana, be­nim peygamberim gelip de tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, sana lütuf ve ihsan ettim, sen kendin için ne hazırladın?’ O kimse dahi sağına, soluna bakacak, bir şey görmeyecek. Öyle ise her kim ki, kendisini -bir yarım hurma ile olsun- ateşten kurtarabilecek ise hemen o hayrı işlesin. Onu da bulamazsa, hiç değilse hoş sözlerle kendini kurtarsın. Zira böyle bir iyiliğe, on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verirler. Selâm! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.” (İbn Hişâm, es-Sîre, II, 146; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 107; Taberî, II, 255 vd)

“Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.” (Tevbe, 9/128-129)

“Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmrân, 3/164)

“Ey Muhammed! De ki: ‘Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkâf, 46/9)

İkinci Akabe Bey’atı:

Bu bey’atta Hz. Peygamber, Medineli Müslümanlardan yazılı olarak şu sözü almıştır:

“Rabbim için sizden istediğim; O’na hiç bir şeyi ortak koşmama­nız, namaz kılmanız, zekât vermenizdir. Kendim için istediğim ise; Allah’ın Rasûlü olduğuma şâhidlik etmeniz…” (İbn Hişâm, es-Sîre, II, 88; vd.; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 99; İbn Sa’d, Tabakât, I, 222 vd.; Tecrîd Tercemesi, VIII, 251.)

“Şüphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak hak (Kur’ân) ile gönderdik.” (Bakara, 2/119)

“Şüphesiz Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik.” (Nisâ/105)

Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.” (Mâide, 5/67)

“De ki “Ey insanlar ben Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisiyim… Öyleyse Allah’a ve ümmî peygamber olan elçisine iman edin.” (A‘râf, 7/158)

“…Sen yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.” (Ra‘d, 13/7)

“Her ümmet içinde kendi içlerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz.” (Nahl, 16/89)

“De ki: ‘Şüphesiz ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor.” (Kehf, 18/110)

Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 21/107)

Ey Peygamber! Gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve kendi izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik)” (Ahzâb, 33/45-47)

Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.” (Sebe, 34/2)

“Şüphesiz biz seni hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.” (Fâtır, 35/24)

“Şüphesiz biz seni bir şahid bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ki Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmeniz, O’nu savunup-desteklemeniz…” (Fetih, 48/9)

Cenâb-ı Allah, Efendimize (s.a.s) yapılan ve yapılması muhtemel yanlışlara karşı da inanan ve inanmayanları uyarmaktadır.

“…Çünkü onlar, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı geldiler. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, Allah’ın cezası cidden çetindir...” (Enfâl, 8/13.)

“Ey iman edenler! Allah’ın ve Elçisi’nin önüne geçmeyin, Allah’tan korkun…” (Hucurât, 49/1)

Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.” (Hucurât, 49/2)

Âyetlerin yorumu siz kıymetli okurumuza…

Yüce Allah; “İnsanlar yalnız ‘inandık’ demekle, hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût, 85/2) buyruğuyla;

Dini bütün mü’minlerin bile çetin bir kulluk sınavı vermek zorunda olduklarını vurgularken; geçmişte ve günümüzde kan, gözyaşı, sömürü, her türlü hayâsızlık, adaletsizlik ve zulüm kavramlarıyla âdeta özdeşleşen ve bu yüzkarası tarihleriyle âdeta övünen çoğu yahudi ve hıristiyanın, sadece “Lâ ilâhe illallâh” dedikleri için cennete girebileceğini söylemek, şüphesiz Allah’ın sözünü, kitabını hiçe saymak, O’nun koyduğu haddi aşmak anlamına gelir.

Herhalde birtakım Müslümanlar; yahudi ve hıristiyanlarla bir arada yaşadıkları, onlarla fazlaca içli-dışlı oldukları, dolayısıyla da bir menfaat ilişkisine girdikleri için onları da cennete dâhil etmek istemektedir. Ancak din sadece Allah’a has kılınmalı, yüce Kitâbı ve aziz Peygamberi esas alınarak yorumlanmalıdır.

Yoksa beş vakit okuduğumuz Ezân-ı Muhammedî’nin; “Eşhedü enne Muhammeder Rasûlüllâh / Şahitlik ederim ki Hz. Muhammed, Allah’ın elçisidir.” cümlesini nasıl izah edeceksiniz!

Hülâsa; yukarıdaki âyet ve hadisleri okuyup da Hz. Muhammed’in (s.a.s) nübüvvetini inkâr edene, kendisi ya da başkaları iddia etse bile asla “Müslüman” denilemez. Müslüman olmayan ise cennetin kokusunu dahi alamaz. Bu gibilerin yeri, akla hayale gelmeyen azapların bulunduğu cehennem ateşidir. Hafazanallah!

Cenâb-ı Hakk (c.c); cümlemizi cennet-cemâl görenlerden, âkıbeti hayır olanlardan eylesin. Mutlu son, gerçek anlamda inanan ve inancının gereğini yaşamaya çalışanlarındır.


Yunus Emre TOPRAK diğer yazıları