Âlemlere Rahmet (s.a.s)

Bak! Sümâme bizim yiyeceklerimizi kesti ve bizi zarara uğrattı.

Sümâme b. Üsal, Yemâme halkının seyyidi/ulu kişisi idi. Hicretin altıncı yılında bir vesile ile müslüman oldu. Aynı yıl içerisinde, Efendimizden müsaade alarak umreye gitti.

Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk lâ şerîke lek!” diyerek Mekke’ye girince, müşrikler onu yakaladılar. Ama konumu itibarıyla Sümâme’ye dokunamadılar ve serbest bıraktılar. Çünkü Yemâme; Kureyşlilerin hububat, her çeşit erzak ve menfaatlerini sağladıkları bir bölgeydi.

Sümâme (r.a) umreden sonra memleketine gitti. Yemâme halkını, Mekke’ye herhangi bir şey yükleyip salmaktan men etti. Neticede Mekke halkı son derece daraldı. Kıtlık yüzünden, deve yününü kanla yoğurup yemeye başladılar…

Peygamberimiz aleyhisselama bir yazı yazıp:

“Sen hem akraba hukukunu gözetmeyi emretmektesin hem de bizimle akrabalık bağlarını koparıp, babaları kılıçtan geçirmekte, çocukları açlıktan öldürmektesin!

Bak! Sümâme bizim yiyeceklerimizi kesti ve bizi zarara uğrattı.

Eğer sen yiyeceklerimizle aramıza gerilmemesi için ona bir yazı yazmayı uygun görürsen, yazıver emi…” dediler.

Kureyş müşriklerinin lideri Ebu Süfyan da, kalkıp Medine’ye kadar geldi. Peygamberimiz aleyhisselama:

“Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğunu söyleyen sen değil misin?” diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

“Evet!” buyurunca, Ebu Süfyan:

“Fakat sen babaları kılıçla, bebeleri de açlıktan öldürmektesin!” diyerek çıkıp gitti.

Bunun üzerine Peygamberimiz aleyhisselam, Mekkelilere zahire satışına engel olmaması için Sümâmeye yazı yazdı. Yazısında:

“Kavmimle yiyecekleri arasından çekil! Kendilerinin Yemâme’den erzak yüklemelerine engel olma!” buyurdu.

Sümâme de, Efendimiz aleyhisselamın buyruğunu yerine getirdi. (M. Âsım Köksal, Medine Dönemi, V, 175-177)

 

“Âlemlere rahmet” olmak böyle bir şey olsa gerek. Savaş halinde olduğun azılı düşmanına bile acımak, ona merhamet etmek, üstelik bir de lütufta bulunmak… Tıpkı âyette geçtiği gibi,

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan bir tarzda sav. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık olan adeta sıcak bir dost oluvermiş.(Fussilet, 41/34)

Bu ihsan-ı Nebevî’yi, Mekkeliler belki de Ebû Süfyan’dan bildiler. Yedikleriyle içtikleriyle tekrar Allah’a ve Rasûlü’ne karşı durdular çünkü. Ancak ortada bir insanlık dramı vardı ve Âlemlere Rahmet Efendimiz bunu görmezden gelemezdi. Çocuklar açlıktan ağlarken, insanlar bir lokma ekmeğe muhtaçken O katiyen rahat edemezdi.

Düşünmek lazım, böyle bir fırsat(!) günümüz insanının eline geçse acaba düşmanına nasıl davranırdı?

Hürriyetini elinden almaya çalışan, inancına ibadetine karışan, alay, hakaret ve işkenceyi reva gören, onu ve sevdiklerini ölümle tehdit eden, yurdundan yuvasından çıkmaya zorlayan ve en nihaye savaşıp yok etmeyi gaye edinen düşmanına…

Bugün Afrika başta olmak üzere yakın komşularımız, tarihi bağımız olan ülkeler ve dünyanın çeşitli yerlerinde savaş, açlık, susuzluk, yokluk, hastalık ve daha pek çok sebeple hayatını kaybeden insanları düşündükçe, Allah’a ve Rasûlü’nü tanımayan his yoksulu, sömürgeci, hedefine sinsice kilitlenmiş kan emici… zihniyetin hemcinslerine neler yapabileceğini teessüfle izliyoruz.

Öyle ya… Uluslar arası tanınmış yardım kuruluşlarının organizatörlüğünde, güya kurtarmaya gittiğiniz insanları kaçırıp öldürdükten sonra organlarını steril çantalara koyarak kim bilir hangi zengine yetiştirmek için uçağa koşar adım gidişiniz kameralara yakalanırsa, insanlık kime güvensin, kimden medet istesin!

Akbabanın takip ettiği biçare Etiyopyalı yavru, çocuklarını taşıyamadığı için birini yolda ölüme terk etmek zorunda kalan Somalili anne, evladı kucağında vurulan Filistinli baba… Her birine üzülüyoruz ama bir gerçek var ki bugün zulme uğrayanların kahiri ekserisi müslüman evladı.

Kimsenin zarar görmesini, burnunun bile kanamasını istemezken, kalbimizde kin beslemeyi nakıslık addederden… Ama galiba bunları istemeyen sadece bizler kalmışız şu koskoca dünyada.

Hâlbuki hepimiz Âdem’in (a.s) çocuklarıyız. Temel insan hak ve hukuku anlamında müsaviyiz/eşitiz, hepimiz sevgiye, saygıya ve hürmete layığız. Bunun böyle olduğunu her dinden, kültürden, kesimden… düşünür dillendirse de tarih;

İnsana, Hakk Teâlâ’nın yarattığı mükerrem bir varlık olması hasebiyle gereği gibi değer veren en güzel icracının Nebiyy-i Muhterem Efendimiz olduğuna defaten şahitlik etmiştir.

“Rasûlüm, biz seni, âlemlere rahmet olasın diye gönderdik!” (Enbiyâ, 21/107)

Sözü uzatmak gereksiz değil mi?

Rabbi Zülcelâl hazretleri, eşsiz Sünneti’ne kâmil manada uyanların zümresine ilhak eylesin bizleri…


Doç Dr. Yunus AKYÜREK diğer yazıları