Ensar GÖK

Aşk Girince Kapıdan, Akıl Çıkar Bacadan

Aşk Girince Kapıdan, Akıl Çıkar Bacadan

Maksadım yârdan bir parça bulmak, yârin aydan parlak gül cemalini görmekti.

Âşk haline büründüm bürüneli her anım her günüm bir başka geçer oldu. Her gün geçtiğim sokak bir başka oldu, her zaman yürüdüğüm yollar başka gözükmeye başladı. Ne değişti sanki? Beni bu hale sokan neydi de kâinattaki her şey bir başka oldu gözümde?

Aşktı bu bendeki, anlamaya başlamıştım.

İlk önce kalp atışlarım değişti, sonra nefesim kesilmeye başladı. Lügatteki bildiğim her şeyi unutur oldum. Sonra büyük ateş kapladı kalbimi. Sanki biri her geçen gün ateşin altını körüklüyordu. Alevlendikçe yandım, her geçen gün yandıkça yandım. Acı çekmiyordum. Bilakis bu içimi yakan şey beni mutlu ediyordu. Biliyordum kimden geldiğini ve kimin için böyle için için aşkı hissettiğimi…

İlk başlarda her yer de onu arar oldum. Hangi şehirde olduğunu duysam, hemen o şehre gider bir seyyar tezgâh bulup sokak sokak dolaşırdım. Maksadım bir şeyler satmak değildi ya da zabıtadan kaçmak. “Maksadım yârdan bir parça bulmak, yârin aydan parlak gül cemalini görmekti.”Gördüğüm anlar olurdu uzaktan ve sessiz bir şekilde.

Ah derdim! Rabbim sen ne güzelsin sen ne yücesin! Çünkü bilirdim sevgilideki bu güzellik bu kadar yakıyorsa kalbimi, onu yaratanın güzelliğini hangi kelime topluluğu cümle olup da anlatabilirdi ki halimi. Ama ben hep uzaktan sevdim maşukun gül cemalini. Hep uzaktan seslendim ona. Çünkü kavuşmak belki vardı beklide mahşere kaldı ama hep uzaktan sevdim. Hatta bazen Rabbime halimi bile arz ettim. Çünkü kavuşmak istiyordum artık maşukuma. Gönül kapılarımı açmıştım sonuna kadar. Evet, bu ateş beni mutlu ediyordu ama maşukun varlığı beni daha da mutlu edecekti. Gönlümdekiler dökülüverdi sonra dedim ki Rabbime:

Neden böyle yapıyorsun ey Allah’ım?

Sahiden bir alıp veremediğin mi var benimle

Nedir bu aşk, nedir bunun ateşi?

Yahu bir kere olur,  gelir geçer elaleminki

Rabbim yakışıyor diye mi yoksa böyle eyledin?

Hani bileyim, yolun sonunda kavuşturacaksan beni

Görecek isem yârin gül cemalini,

Vallahi her haline bu aşkın eyvallah…

Lakin prangalar vurulsa ayağıma

Mengene ile sıkılsa bu et parçası kalbim

İnan bana Rabbim inan,

Bu aşkın elinden çektiğimi çektirmez hiçbiri

Kurban olayım, ya kavuştur beni

Ya da sür beni ummanlar eyleyeyim.

 

Bilirim, kuluna acı çektirmez Rabbim… İsteyen odur, isteten de odur, istediğini istediğine veren de... Hamurumuz aşkla yoğrulmuş bizim, maşukumuzdan vazgeçmeyiz. Rabbimizden dileniriz. Ya nasip deriz, veren de o, alan da o deriz. Uzun lafın kısası cancağızım, biz aşk ile bekleriz.

Aşkı gönlümüze veren Rabbim karşılığını vermekten mi çekinir? Kilimcinin kilime sopayla vurmasındaki maksat, kilimi dövmek değil onun tozunu alıp temizlemektir.İşte Rabbinde senin gönlüne aşk veriyorsa maksadı acı çektirmek değil, kalbinin sadece et parçası olmaktan çıkmasını, olgunlaşmasını, yanmasını, pişmesini sağlamaktır.

Diyebilirsiniz ki:

“Ee hani geçen sabırlı olacaksın, çocuk gibi olacaksın, bıkmadan usanmadan peşinde koşacaksın”demiştin. Ne oldu şimdi de böyle Rabbine niyaz edersin.

Evet, haklısınız ama bu da çocuk canım arada mızmızlanmasın mı? Derler ki cancağızım;

“Aşk girince kapıdan akıl çıkar bacadan.”

Âşık bazen ne yaptığını bilemez mazur görmek lazım. O sebeptendir ki biz yine de aşk ile olalım, aşk ile demlenelim, daim aşk diyelim,

Aşk ile illa Hû diyelim…


Ensar GÖK diğer yazıları