Anne-Baba Duası

Rivayet odur ki; Yavuz Selim, ayaklanan yeniçerilerin de desteği ile babası II. Beyazıt’ı tahttan indirip payitahtın başına geçtiğinde; II. Beyazıt oğlu Selim’e bu bedduayı eder.

“Ömrün at üstünde geçsin, savaştan savaşa giresin.

Allah seni galip eylesin, zenginlikle, şanla, şöhretle gözünü doyursun.

Ama dilerim ki ciğerini görerek ölesin.”

 

Rivayet odur ki; Yavuz Selim, ayaklanan yeniçerilerin de desteği ile babası II. Beyazıt’ı tahttan indirip payitahtın başına geçtiğinde; II. Beyazıt oğlu Selim’e bu bedduayı eder.

Babasının intizarı tutmuş olacak ki Sultan Selim’in 8 yıl süren saltanatı gerçekten de at üstünde seferde geçer, girdiği her savaştan zaferle çıkar. Osmanlı hazinesini altınla doldurur. Ancak sırtında ŞİRPENÇE adı verilen bir çıban çıkar.

Sultan sırtına tutturduğu bir tepsiyle çıbana bakar, çok derin olan çıbandan ciğerlerini görür. Hastalığının ağırlaşmasına rağmen seferlerine devam eder. Fakat daha fazla dayanamaz, hareket edemeyecek kadar takatsiz düşer. Kısa bir süre sonra da ruhunu teslim eder.

Çocuğa en fazla iyiliği dokunan, hizmet eden, onun kahrını en çok çeken anne-babadır. Onların duaları da makbuldür, bedduaları da.

Nitekim Peygamberimiz (s.a.v):

“Ben babam İbrahim’in duasıyım” buyuruyor. Hz. İbrahim ve oğlu İsmail, Kâbe’nin inşasını tamamladıktan sonra ellerini Dergâh-ı İlahi’ye açarak yalvarıyor:

“Ey rabbimiz neslimizden gelen müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder ki o onlara ayetlerini okusun, kitabını ve hükümlerini öğretsin.”

Cenâb-ı Hakk (c.c) yapılan bu samimi duayı cevapsız bırakmadı ve yaklaşık 2500 yıl sonra Hz. İsmail’in neslinden peygamberlerin önderi Hz. Muhammed’i (s.a.v) gönderdi.

Mü’minin dilini bedduaya alıştırması dinimizce hoş görülmüyor. Öyle ki Peygamber Efendimize, “müşriklere beddua et” denildiğinde;

“Ben rahmet olarak gönderildim, lanetçi olarak değil!” buyuruyor. Sultanlar sultanı Efendimiz (s.a.v) müşriklere dahi ah etmezken, anne-babalar evlatlarına kızdıklarında ağızlarına bedduaları dolayabiliyorlar maalesef.

Hâlbuki onlara düşen vazife beddua değil, çocuklarının ıslah olmaları için dua etmektir. Zira ilentilerin kabul edileceği bir vakte gelmesi durumunda en çok üzülecek kişiler de yine onlar oluyor.

Anne-baba olmak evlatlar üzerinde sınırsız bir hakka sahip olunduğu anlamına gelmiyor. Çocuğa güzel isim vermek, helal kazanç yedirmek, İslamî terbiye vermek, dinini ve Peygamberimizin (s.a.v) hayatını öğretmek anne babanın en başta gelen mesuliyetlerinden bir kaçıdır.

Ebeveynin çocuğuna dini terbiye vermesi mühim bir husustur. Çünkü anne-babasından iyi eğitim almış bir evlat, onlara saygıda kusur etmemeye çalışır. Fakat ahlakî yönden eksik yetiştirilenler ileride ebeveynlerini kendilerine beddua edecek hale getirebiliyorlar. Üstelik çocuğunu doğru yetiştirmediği için hatalı olan anne-baba intizarda bulunurken aslında bütün aileye zarar vermiş oluyor.


İhsan ZORPİNECİ diğer yazıları